1. HABERLER

  2. EGE

  3. Alemcilik taşralı erkeğin elinin kiri
Alemcilik taşralı erkeğin elinin kiri

Alemcilik taşralı erkeğin elinin kiri

Osman Özarslan’ın Boğaziçi Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde verdiği yüksek lisans tezi, ‘Hovarda Âlemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik’ isimli bir kitaba dönüştü ve birkaç hafta önce İletişim Yayınları’ndan çıktı. Yazarla konuştuk; tiplerinden ritüellerine,

A+A-

Erzurum Güncel- “(...) Eğer ikindi vakti arabalarda, dere kenarlarında içilmeye başlanmamışsa önce kahveye gidilir. Isınma turu kabilinden çay, kahve içilir. Erkekler, masadan masaya birbirlerine laf atar: ‘Duydun mu Cihan’ın oraya yeni kadınlar gelmiş.’ / ‘Karamanlı’ya gelen hatunları bi’ gör, tay gibi maşallah...’ / ‘Malatyalı bir ortam kurmuş, yok böyle bir şey’ (...) âleme gidecek bölük yavaş yavaş üçerli, dörderli ekipler halinde bir araya gelir. (...)”

Osman özarslan, ‘Hovarda âlemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik’ isimli kitabında çavdır gecelerini anlatmaya böyle başlıyor. İlçenin gündüzünü sorduğunuzdaysa yanıtı şu oluyor:

“Burdur’a bağlı bu ilçenin kurucu kimliği; meşhur bir ürün ya da bir ustalık mahareti değil, Antalya-Burdur-Denizli-Fethiye’ye 100 kilometre mesafede olmanın yarattığı rahatlık ve İzmir-Antalya otobanının kenarında bulunmanın sinerjisidir. Nüfus beş bine ulaştı. Memurları ve işi yoluna koymuş esnafı saymazsak insanlarının büyük bir bölümünün düzenli geliri yok.”

 

CİNSELLİKTEN DAHA SOFİSTİKE BİR ARZU


Yazarın bu tez için görüştüğü konsomatris sayısı 11. özarslan, ayrıca 10 gazino fedaisi, 7 garson, 3 işletmeci ve 7 müşteri olmak üzere 27 erkekle mülakat yapmış.


‘Taşra’ deyince ‘sıkıntısı’nı anmamak olmaz elbette. özarslan da sonradan kitaba dönüştürdüğü bu yüksek lisans tezinde, taşra ve sıkıntı arasındaki kuvvetli bağı hem tarihsel bağlamıyla hem de edebiyattan, sinemadan güncel örneklerle inceliyor. Bugünün taşrasında, sıkıntının üstesinden gelme yollarını da şöyle sıralıyor:

“Kadınların eğlence için düğünler, günler, kapı önlerinde dedikodu yapmak dışında pek seçenekleri yok. Erkeklerse kahvede oyun oynayabilir, yakın bir kentte avarelik edebilir, arabayı tenhaya çekip kaputun üstünde bir şeyler içebilir ve elbette gazinoya gidebilirler...”

Yazar taşrada; bütün toplumsal kesimlerden erkeklerin -memurların, işçilerin, esnafın, köylülerin, işsizlerin, zenginlerin, fakirlerin- eğlenmeye gittiğini, herhangi bir medeni durumun da eğlenceye mani olmadığını söylüyor. “Ve elbette gazinoya gidebilirler”den sonra açtığı kapıyla; okuru çok renkli, çok yoğun ve çok derin ilişkilerle örülü bir dünyaya davet ediyor. Kitaptan, bu dünyadaki hayatın bir ‘oyun’ etrafında şekillendiğini, eğlenmeye çıkan erkeklerin amacının bir cinsel deneyim değil, ‘avını kovalama fantezisi’ yaşamak olduğunu öğreniyoruz.

 

Gece eğlenmeye çıkıldığında pek yemek yenilmez, içkiye göre meze olur masada. Konsomatris yoksa iki kişi geceyi 80-100 lirayla kapatabilir fakat varsa bazen İstanbul’un meşhur kulüplerinde bile ödenmesi imkânsız faturalar gelir.

 

Şantörün bağıra çağıra bir aşk şarkısı söylediği ya da neşeli bir ‘Angara havası’yla herkesi piste davet ettiği gazinodan içeri adım atan erkeklere konsomatrisler ‘hediye olarak’ bir içki, kuruyemiş ya da meyve tabağı gönderiyor önce. Hediyeyi kabul etmemek elbette söz konusu değil. Yapılması gereken; ‘bayan’ı masaya davet edip içki ikram etmek. Gece hayatı işte bu ‘hediye-ikram’ ilişkisi üzerine kurulu.

Konsomatrisler masaya oturduktan sonra yarı erotik bir sohbet başlıyor. Kadınlar, yazarın ifadesiyle ‘göster ama verme’ olarak formüle ettikleri prensiple hareket ediyor; yani cinselliği sadece bir ihtimal olarak sunarak kendilerine mümkün olduğunca çok ‘vol’ ısmarlatmanın yollarını arıyor. Av ve avcı rollerinin sıklıkla değiştiği bu oyunda kadınlar daha çok para kazanmanın, erkeklerse kadından hep ‘biraz daha fazlasını’ koparmanın derdinde.

 

“Oturmayı kalkmayı bilmek, kafayı bulunca ‘kendini taşımak’, kadına yapılan ödemeyi hediye formunda tutmak... Bu kuralları bilmezseniz, ortamın şamaroğlanı olursunuz.” 

 

“Yalanla gerçeğin birbirine geçtiği, testesteron düzeyi yüksek bir muhabbettir bu. Aslında ‘müzakere’ demek daha doğru. Bütün hikâye erkekliğin yarıştırılması... Mesele pornografik cinsellik olduğunda erkekler zaten geneleve ya da ‘masaj salonlarına’ gidiyor. Burada söz konusu olan; kadını ayartmaya çalışarak, kişisel hovardalık kitabına yeni bir sayfa eklemenin hazzını yaşamak. Bence bu, cinsellikten daha sofistike bir arzu.”

Kadınların erkeklere, erkekliklerini sergilemeleri için bir alan açması olarak özetlenebilecek bu sistemi bozma tehlikesi olan iki şey var: Kadının sarhoş olması ve aşk... özarslan, kadınların sarhoşluktan sakınmak için soğuk çay gibi bira görünümlü içecekleri tercih ettiklerini; aşktan korunmak için de, onlara sonu kötü biten aşklarını hatırlatan yüzük, dövme gibi şeylere baktıklarını söylüyor.

 

HEM DOKTORA YAPIYOR HEM RESTORAN İŞLETİYOR


 

 

Gecenin finalinde, kadınlar kaldıkları otele, ‘dost’larının yanına dönüyor, erkeklerse evlerine... Yazar, erkeklerin hüsranını o yöreden bir deyişle anlatıyor: “Eli hamur, karnı aç...”

özarslan’ın böyle iddialı bir çalışmanın altından başarıyla kalkmasında iki önemli etken var: çavdırlılığı ve halihazırda burada yaşaması. Ailesinin geçmişte yaptığı işlerden birinin alkollü restoran işletmeciliği olması ve kendisinin de şu an bir restoran işletmesi de bu projenin hayata geçmesini epeyce kolaylaştırmış. Şimdilerde Pamukkaleüniversitesi’nde doktora yapan yazar, akademik kariyerle esnaflığı birlikte götürüyor.Hürriyet/Kelebek

 

BU SAPKIN YOLDAN DöNMEM İçİN UYARDILAR



Kitabın girişinde şöyle bir cümle var: “Türlü dedikodular içinde bunu sürdürmek kolay değildi.” Bahsi geçen dedikoduların ne olduğuna ilişkin soruyu şöyle yanıtlıyor:

“Bu konuyu ele aldığımı bilen bütün hemşerilerim, istisnasız, benimle dalga geçtiler ya da bu çalışmayı bireysel zamparalığımı maskelemeye çalışma yöntemi olarak görerek beni takdir ettiler. Ve elbette, annemi, eşimi çarşıda pazarda gören ahali, ‘iyi niyetle’ benim gibi ‘efendi’ birini girdiğim bu ‘sapkın’ yoldan döndürmeleri için uyardılar.”

Peki hiç mi ‘görevi kötüye kullanmadınız’, diye sormak şart oluyor bu noktada. Yanıtı net:

“Kişisel eğlence anlayışım, ailemle ve arkadaşlarımla çay, kahve ya da gazoz içerek muhabbet etmekten ibaret. Zaten içki içmem. Tez için elbette, mekânlarda müşteri oldum. O zamanlarda da vişneli soda ya da demli çay içmeye devam ettim. Konsomatrislerle gündüzleri kafelerde görüştüm. Akşamları yanıma oturmak istediklerindeyse kibarca reddettim. Dünyagörüşüm bir yana, bu çalışmanın yöntemi ve teorik kurgusu da mekânlarda kadınlarla vakit geçirmem için uygun değildi.”

 

AKP DöNEMİNDE GECE HAYATI RENKLENDİ


 

Taşranın gece âleminde yıllar içinde ne değişti?
Eskiden erkekler daha derin bir samimiyetle muhabbet ederdi. Şimdi amaç, çakırkeyf olup hafiflemek değil, kadının ilgisini çekmek. 

AK Parti’nin bu değişimde bir rolü var mı?
Aslında tezin, bu sorunun yanıtını vermeye çalışan bir bölümü daha vardı. Danışmanım Zafer Yenal, bunu bir bölümde harcamamamı, doktora tezimde çalışmamı salık verdi. Ama peşinen şunu söylemek mümkün: AKP döneminde gece hayatı daha da renklendi. Bunun sebebi; yoksulluğun bireyselleşmesi ve bundan en büyük payı alan kadınların kendilerini gece hayatında konsomatris bedeni/emeği olarak arz etmeleri. Bir başka mesele de, AKP döneminde dağıtılan sosyal yardımların ve kredi/kredi kartı borçlanmasının gece hayatının müdavim profilini toplumun en alt katmanlarına kadar yaygınlaştırması. Tabii bir de, AKP’nin görünüşteki alkol-sigara-âlemcilik düşmanlığına karşılık, yerelde bu düşmanlığı konsolide eden, dahası yaptırımlarla yerel siyasilerin elini güçlendiren, ikili bir yürütme sistemi var. 

Taşrada âlemcilik hâlâ ‘erkeğin elinin kiri’ olarak mı görülüyor peki?
El kiri baki. Bu kir, evin kadınları tarafından temizlenemese bile kalın bir suskunluk perdesiyle gizleniyor.

 

KONSOMATRİSLERİ GECE HAYATINA BAĞLAYAN İKİ ŞEY

“Konsomatrisler, zaman zaman bu çalışma ortamından ayrılma imkânı bulsalar da çoğu geri dönüyor. çünkü gece hayatına girdikten sonra kolay para kazanmaya ve harcamaya alışıyorlar. Bu da onları birdenbire oldukça kuvvetli bir özne haline getiriyor. Bu öznelliğin sonunda da erkeklere karşı ciddi bir mücadele veriyorlar. Bence bu öznellik ve mücadele alanı -ki bunlar önceki hayatlarında hiç tatmadıkları duygular- onları gece hayatına bağlayan iki şey.”

GECENİN ERKEKLERİ

Paralı: Onu ‘Paralı’ yapan; zengin olmasından ziyade, ‘parayı ezmeyi’ bilmesi, sevmesi ve bununla gece hayatında kendisi için bir tür egemenlik alanı oluşturmasıdır.
Belalı: İşletmenin köşe taşıdır. Polat Alemdar gibi giyinir, yürür, racon keser. Mekânı korur, ‘kadınını’ korur. ‘Yanlış yaptırmaz’, ‘alayına gider’, ‘meseleleri her türlü çözer’...
Yakışıklı: Yakışıklı da olabilir ama genelde silik bir tiptir. Gece hayatındaki kadınlar, diğer erkeklerden intikam almak için ‘bu sümsük’le takılır, onu hayallerindeki adama dönüştürmek ister ama erkek zamanla maçoluğu öğrenir, böylelikle kendi sonunu da hazırlamış olur.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.