1. HABERLER

  2. BODRUM

  3. İşte Kaymakam Helvacı'nın makalesi!
İşte Kaymakam Helvacı'nın makalesi!

İşte Kaymakam Helvacı'nın makalesi!

Yakutiye Kaymakamı Dr. Ahmet N. Helvacı, eğitim üzerine makale yazdı...

A+A-

DERSANELER YERİNE KURSLAR MI İKAME EDİLECEK? Dr. Ahmet N. Helvacı Devletimizin dersaneleri kaldırma düşüncesinin doğru olduğuna -bir yönetici ve beş çocuk okutan bir veli olarak- hakk-el yakîn düzeyinde inananlardanım. Böyle düşünmeme rağmen dersaneleri kaldırmanın doğurduğu boşluğu gidermek için getirilen kurs sisteminin bazı yanlışlar içerdiğini, "hiçbir eleştiri almamak için boşluk bırakmama" düşüncesiyle abartılı düzenlemelerin yer aldığını ve bunların AK Parti hükümetlerinin eğitimdeki genel yaklaşımıyla çeliştiğini düşünüyorum. Bu görüşlerimi ayrıntılayacağım bu yazı politik içerikli bir yazı olmayıp tamamiyle mevcut sistemin değerlendirilmesine yöneliktir. Öncelikle, AK Parti hükümetlerinin iş başına geldiği ilk günden itibaren eğitim alanında doğru sistemi bulmak adına çok değişiklikler yaptığı bilinen bir gerçek. Kendi adıma çocuklarım vesilesiyle OKS'yi, iki farklı tür SBS'yi ve TEOG'u gördüm. Bütün bu yorucu değişiklikler olurken yapılmaya çalışılan şeyin okulların ve okullarda verilen eğitimin kalitesinin artırılması olduğu açıktı. Yani Ak Parti hükümetlerinin genel yaklaşımı buydu. Eğitimin merkezinde okullar vardı ve okullarda verilen eğitimin kalitesi artırılmadan sistemi değiştirmek mümkün değildi. Bu kapsamda, öncelikle okulları ve orada verilen eğitimi eğreti kılan dersanelerin kaldırılması düşüncesi doğru bir düşünceydi. Siyasal, sosyal ve ekonomik boyutları da olan bu meselenin halli zaman almasına ve sancılı olmasına rağmen nerdeyse bitti. Yerine, 23.09.2014 tarih ve 15923718-20-4145909 sayılı "MEB Örgün ve Yaygın Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları Yönergesi" ve "MEB Destekleme ve Yetiştirme Kursları e-Kılavuzu 2015" ile ikame edilen yeni kurs sisteminin başta ifade ettiğimiz genel yaklaşımla çelişen yönlerine işaret etmeden önce hata riski taşıyan başka bir tartışmaya değinmek istiyorum. Bu süreçte Türkiye, dersaneleri tamamen kaldırmak ve okulların ağırlık, etkinlik ve kalitesini artırmak için üniversiteye (ve liseye) geçişte genel, eşit ve adil sınavları sonlandırmayı bile düşündü. Bu toplumu tanıdığı varsayılan SETA gibi kuruluşlar bile yer yer bunu önerdiler. Not ortalamasına ve diğer sayılaştırılabilecek etkinliklere göre, tek tek ilgili kurumlara başvurarak bu okullara yerleştirmek düşüncesi hem ülkemiz için yeni değil (1980'den önce uyguladık), hem de öneri sahibi için orijinal (çoğu öneri Batı'dan kes-yapıştır yapılmıştı). Türkiye'nin sosyal ve coğrafi koşullarının uygun olmamasının yanında asıl sebep siyasal. Çocuğa sevmediği siyasetçinin adı verilmiş diye bakmayan doktorun bulunduğu Türkiye'miz hala ideolojik önyargılarını sona erdirebilmiş bir ülke değil. Eğer genel sınavlar kaldırılırsa EN BÜYÜK ARTIMIZ OLAN alt sosyo-ekonomik kesimlerden gelen zeki ve başarılı çocukların önünü kesmiş oluruz. Bu çocukların bu giriş yöntemini bilip, takip edip, gerekli prosedür ve harcamaları gerçekleştirmekteki zorlukları yanında en önemli sorun muhatap tutulacakları ayrımcılık. Başta etnik, dini ve ideolojik olmak üzere her türlü farklılık çocukların önüne engel olarak çıkartılır. Bütün eksikliklerine rağmen, bırakalım çocuklar çözdükleri sorularla üniversiteye yerleşsinler. Zaten not ortalamasının etkisini artırarak sınavların arızasını kısmen (bunun bile suistimal edildiği bilinen bir gerçek) giderdik. Dersane yerine ikame edilen yeni kurs sisteminin, okulların ve orada verilen eğitimin kalitesinin artırılması düşüncesiyle çelişen yönleri şunlardır. İlk olarak dersanelerin önce de ihtiyaç olduğu argümanının doğruluğu şüphelidir, çünkü dersaneleri kaçınılmaz kılan dersanelerin artarak varolması olmuştur. Yani dersanelerde eğitim gören öğrencilerin sayısının her geçen gün çoğalması, bu sistemden uzak durmak isteyenleri bile mecbur bırakmıştır. Bunun sonucu olarak da sınav sistemimiz zekayı ödüllendiren bir sistem olmaktan çıkıp çok soru çözeni ödüllendiren bir sistem haline gelmiştir. Dereceye giren bir gencimiz kendisiyle yapılan bir röportajda "arkadaşları kadar soru çözmediğini, günde sadece 700 soru çözdüğünü" belirtmiştir. Bu gelişmek midir, bilgi öğrenmek midir, hayata hazırlanmak mıdır? Dolayısıyla herkesin dersaneye gitmediği durumda, çocukların seviyesini ölçmenin adil olmadığını kimse iddia edemez. Ayrıca hiçbir zaman her yerde dersane olmamıştır. Ancak şimdi mevcut kursların okul olan her yerde açılmasının tam bir fırsat eşitliği sunduğu açıktır. Buna rağmen bu kursların sadece dersanelerin alternatif kurumları olarak algılanmasını sonlandırmak gerekir. Yetkililer, veliler ve öğrenciler bu kursları öyle değerlendirmektedir. Bunu nasıl başarırız? Ortaokul ve liseler sınavlara öğrenci hazırlayan kurumlar olmayıp, öncelikle çocuklarımızı hayata hazırlayan, onları kendi ayakları üzerinde durabilen, hobi ve yetenekleri gelişmiş özgür bireyler haline getirmeyi hedefleyen kurumlardır. Bu kursların dersaneye alternatif, sadece sınavlara hazırlayan kurumlar olarak algılanıp, hayatiyete geçirilmeleri okulların ve oralarda verilen eğitimin kalitesinin artırılması düşüncesiyle çelişmektedir. Kursların perspektifi ve içeriği üzerinde çalışılmalı, içerikte sorun olmadığı düşünülüyorsa bu algı bazı düzenlemelerle değiştirilmelidir. Bu kapsamda, dersanelerden çevrilen temel liselerin varlığı da -fen liselerinin sayısının çok artırılması gibi- okulların ve okullarda verilen eğitimin kalitesinin artırılması yaklaşımıyla çelişmektedir. Devletin ekonomik desteğiyle de bu okullara geçen (çoklukla parlak) öğrenciler temelde iki şeyi; yüksek not ortalaması almayı ve yoğunluklu olarak üniversite sınavlarına hazırlanmayı yani dersane-okul'da eğitim görmeyi hedeflemektedirler. Üstteki paragraflarda ifade edilen yanlışlar, okulların sadece sınavlara öğrenci hazırlayan kurumlar olarak algılanmasına yol açmakta yahut bu algının yerleşmesine sebebiyet vermektedir. Devletimiz kursları hem ortaokullar hem de liseler için dörder yıl olarak öngörmüş. Bu da yanlış bir düzenleme. Eğer bu kurslar dersaneye alternatif, çocukları sınavlara hazırlayan etkinlikler olarak algılanıyorsa kesinlikle dört yıl olarak değil sadece son iki yıl için düzenlenmelidir. Yani ortaokullarda 7-8; liselerde ise 11 ve 12. sınıflar için. Bunun nedenlerinden birincisi kursların asıl eğitimi domine etmemesi gerektiği gerçeğidir. Bu kapsamda eğer kursta verilen test merkezli eğitim esassa o zaman asıl eğitimi kurs tarzı yapalım. Değilse niye birebir alternatif eğitim veriyoruz? Kurs dört yıl boyunca olunca, zımmen yeterli eğitimi normal curriculumda veremediğimiz itirafında bulunmuş oluyoruz. Ama kurs son iki yıl olursa; "biz sizi hayata hazırlıyoruz, ama sınav da bizim için önemli olduğundan bu takviye ile test eksikliğinizi gidermeyi hedefliyoruz" denmiş olur. Ayrıca herkes çocukların yarış atına çevrildiğinden yakınmaktadır. Doğrudur da. AK Parti hükümetleri dersaneleri kaldırarak bu duruma da bir son vermek istemiştir. Ancak dört yıllık kurs, bu anlayışı sürdürmek, çocuklarımızı yormak anlamına gelir. Eğer hükümet dört yıllık kursta ısrarcıysa ilk iki yıl kesinlikle sınavlarla ilgili olmayıp genel; yetenek, hobi, sanat ve becerilerle ilgili olmalıdır. İlk iki yıl sadece tiyatro, müzik, resim, şiir, plastik sanatlar, atletizm, yüzme, güreş vb gibi uzun soluklu sporlar için olabilir. Veya EKSİKSİZ her gencimize bu kurslarla, bisiklete binmeyi, yüzmeyi, satranç oynamayı öğretebiliriz. Veya yabancı öğretmenler eşliğinde sadece yabancı dil konuşma kursu verilmesi dahi şimdiki durumdan iyidir. Mevcut haliyle kurslar hafta sonunu da içermektedir. Sınava girecekler için fiilen haftanın yedi günü okula gitmek zorunluluğu doğmuştur. Diğer sınıflar için yoğunluk kısmen azalsa da dört yıl kursa gitmeyi hedefleyen bir genç için okul dışındaki saat ve gün sayısı keskin bir şekilde azalmaktadır. Bu fıtrî ve pedagojik değildir. Ortaokuldan itibaren sıkı kurs takipçisi bir aile için çocuğun çekeceği ızdırabı hayal etmek bile acı verir. Son olarak; eskiden de kurs düzenlemek mümkündü ama şartları zor, öğretmenler için getirisi azdı. Dolayısıyla talep de azdı. Şimdi bu imkanlar artırılmış, üniversiteden bile nitelikli hocaların kurs için getirilebilmesi mümkün kılınmıştır. Öğretmenler şimdi kurs vermek için çaba harcamaktadır. Bu durum iyi olmakla birlikte bazı riskleri de taşımaktadır. Nitelikli öğretmenler kurs için seçilirse her öğretmen asıl dersinde başarılı olmaya çabalayacaktır. Ancak kurs için seçilmeyen öğretmenin performansının düşmesine de izin verilmemelidir. Ayrıca sistem sınıf öğretmenleri için kurs öngörmemektedir. Bu durum yeni sorunlara yol açabilir. Diğer taraftan öğretmenler ücret alırken, okulda çoklukla onlarla beraber kalan idari kadronun da belli ölçülerde desteklenmesi uygun olur. Matematik, Türkçe gibi ana dersler için değil de biraz önce saydığımız özel hobi ve yetenekler için, başta üniversitelerden olmak üzere sanat, spor ve beceri dünyasından hoca getirilmelidir. Ama en önemli risk eğer bu sistem dört yıl olarak öğrencileri sadece sınavlara hazırlamak için oturursa, zaman geçtikçe bunu değiştirmek de çok zor olacak, başta -gelir kaybetmek istemeyen- öğretmenler olmak üzere veliler de bu değişikliğe itiraz edecektir. Onun için sistemi BAŞTAN doğru kurmak gerekir. Bu makalenin amacı da bu eksiklikleri yetkililere şimdiden hatırlatmaktır.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.