1. HABERLER

  2. EĞİTİM

  3. Kalp ritm bozukluğu ölüme neden olur
Kalp ritm bozukluğu ölüme neden olur

Kalp ritm bozukluğu ölüme neden olur

Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı ve Türk Kardiyoloji Derneği Aritmi Çalışma Grubu Başkanı olan Prof. Dr. Dursun Aras, kalp ritm bozukluklarının kalp yetersizliğine, inmeye ve ölüme neden olduğunu belirterek, obezite,

A+A-
Erzurum Güncel- Atriyal fibrilasyon, kalbin atriyum dediğimiz kulakçıklarının ritm bozukluğudur. Kalp hızı normalde dakikada 50-100 arasında ve düzenlidir, yani atımların aralıkları eşittir. Kalbin kulakçıkları ve karıncıkları aynı hızda ve birbirini takip eden bir düzen içinde çalışırlar. Atriyum fibrilasyonunda ise bu düzen bozuluyor. Kulakçıkların hızı dakikada 400 ve üzerine çıkarak titreşir hale geliyor. Karıncıklar ise dakikada 100 ile 200 arasında, hızlı ve aralıkları çok düzensiz olacak şekilde çalışıyor. Hastalar karıncıkların bu düzensiz çalışmasını çarpıntı olarak hisseder. “Atriyal fibrilasyon kalp ritim bozukluğu ileri yaşta daha sık görülüyor” Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı ve Türk Kardiyoloji Derneği Aritmi Çalışma Grubu Başkanı olan Prof. Dr. Dursun Aras, atriyal fibrilasyonun özellikle ileri yaşlarda en sık görülen kalp ritim bozukluğu olduğunu vurgulayarak, “Yaş ilerledikçe sıklığı belirgin olarak artar. Toplumun genelinde sıklığı yüzde 3 civarındadır. Bu rakam 65 yaşından sonra yüzde 9 iken, 80 yaşından sonra yüzde 10-20’ye kadar yükselir. Gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda ortalama yaşın artması ile her geçen yıl atriyal fibrilasyonun sıklığı artmaktadır ve en önemli toplum sağlığı sorunlarından biri haline gelmiştir” dedi. Prof. Dr. Aras, atriyal fibrilasyon bulunan hastaların ölüm riskinin 2 kat, kalp yetersizliği riskinin 3 kat, ve en önemlisi felç riskinin ise 5 kat fazla olduğunu belirterek, “Kalbin kulakçıkları normal kasılma ve kanı ileriye atma fonksiyonunu kaybettiği için, kulakçıklar içinde kan pıhtıları oluşur. Bu pıhtılardan kopan parçalar dolaşıma katılarak beyin damarlarının tıkanmasına ve inmeye neden olabilirler. Bu durumda oluşan inmeler diğer inmelere göre daha fazla ölümcül ve daha fazla sakat bırakıcı seyrederler. İleri yaşlardaki inmelerin yaklaşık üçte birinden bu ritim bozukluğu sorumludur. Yine bütün araştırmalara rağmen sebebi bulunamayan inmelerin beşte birinin altından bu hastalık çıkmaktadır. Ayrıca hastaların önemli bir kısmında bu hastalık nedeni ile tekrarlayan hastaneye yatışlar olur, yaşam kalitesi kötüleşir ve zihinsel fonksiyonlar olumsuz etkilenir” şeklinde konuştu. “Obezite, sigara ve aşırı alkol kullanmak kalp ritm bozukluğunun en sık nedenlerinden” Prof. Dr. Dursun Aras, yaşın artması ile birlikte ritm bozukluğuna zemin hazırlayan hastalıkların da arttığını kaydederek, “Hipertansiyon, kalp yetersizliği, şeker hastalığı, koroner arter hastalığı, kalp kapak hastalıkları, akciğer hastalıkları, obezite, sigara ve aşırı alkol kullanmak en sık nedenlerdir. Ayrıca tiroid bezi hastalıkları, uyku apnesi ve böbrek yetmezliği olan hastalarda da sık görülür. Nadiren hiçbir hastalık olmadan da tek başına bu ritm bozukluğu olabilir” diye konuştu. “Kalp ritm bozukluğunun en sık belirtisi çarpıntı” Prof. Dr. Dursun Aras, kalp ritim bozukluğunda hastaların genellikle hızlı ve düzensiz kalp atışlarından şikayet ettiklerini vurgulayarak, “Nefes darlığı, çabuk yorulma, göğüs ağrısı eşlik edebilir. Bu ritim bozukluğu hastaların bir kısmında birkaç saat veya birkaç gün devam edip normale döner ve zaman zaman tekrarlar. Bu nedenle şikayetler de bazen olur ve bazen düzelir. Hastaların bir kısmı özellikle yaşlılar hiç rahatsızlık hissetmeyebilirler. Ama ritim bozukluğunun oluşturduğu riskler şikayetsiz olan bu hastalarda da aynen söz konusudur. Bazen ilk bulgu beyin damarlarındaki tıkanıklığa bağlı olarak inme, kalıcı bir felç, geçici görme, konuşma bozukluğu veya kuvvet kaybı olabilir” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Dursun Aras, şikayeti olan veya risk grubundaki hastaların doktor muayeneleri gerektiğini ifade ederek, Hastanın hikayesi ve fizik muayenesi önemli ipuçları verir. Tanıda en önemli yöntem elektrokardiyografi yani EKG’dir. Ritm bozukluğu varken EKG ile tanı koymak çok kolaydır. Ancak hastaların bir kısmında ritm bozukluğu dönem dönem olduğu için aradaki normal dönemlerde EKG de normal görünecektir. Bu durumlarda hastaların göğsüne yapıştırılan elektrodlar ile 24 saat veya daha uzun süre EKG kaydı yapabilen Holter gibi uzun süreli ritm takip yöntemleri kullanılabilir. Bu ritim bozukluğuna neden olacak hastalıkların tanısı ve ritim bozukluğunun kalbe etkisinin değerlendirilmesi için ekokardiyografi yani kalp ultrasonografisi gerekir. Ayrıca kan şekeri, böbrek, karaciğer, tiroid fonksiyonları için kan tetkikleri yapılmalıdır” diye konuştu. Tedavinin birbirini tamamlayan iki kısımdan oluştuğunu vurgulayan Prof. Dr. Dursun Aras, “Birincisi kalp hızının ve ritminin kontrol edilmesidir. Kalp hızı genellikle çok hızlıdır ve yavaşlatmak için ilaçlar verilir. Bununla birlikte ritim bozukluğu devam eden ve normal ritme döndürülmek istenen hastalarda ritim düzenleyici ilaçlar (antiaritmikler) verilebilir. Bazen göğüse elektrik şoku uygulanarak ritim düzeltilir. Bazen de ilaçlara rağmen ritim bozukluğu ve şikayetleri devam eden hastalarda ablasyon ile ritim normale çevrilir ve tekrarlaması önlenebilir. Ablasyon işlemi koroner anjiografide olduğu gibi kasıktaki damarlardan kalbe ulaşılarak özel elektrod kateterler ile ritim bozukluğundan sorumlu odakların yakılması veya dondurulması işlemidir. Ablasyon işlemi aritmi konusunda uzmanlaşmış elektrofizyoloji uzmanı kardiyologlar tarafından yapılmaktadır. Ülkemizde bu konuda oldukça tecrübeli ve başarılı doktorlar ve merkezler bulunmaktadır” dedi. “En sık yapılan hata, inme önleyici olarak aspirinin kullanılması” Prof. Dursun Aras, tedavinin ikinci ve belki de daha önemli kısmının ise beyin damarlarının pıhtı ile tıkanmasının, dolayısıyla inmelerin önlenmesi olduğunu ifade ederek, “65 yaşın üstünde olmak, daha önce geçirilmiş bir inme olması, hipertansiyon, şeker hastalığı ve kalp yetersizliği inme için en önemli risk faktörleridir. Bunlardan birinin veya birkaçının olması durumunda, ciddi bir sakıncası olmadığı sürece pıhtı önleyici ya da kan sulandırıcı olarak bilinen ilaçlar (antikoagülanlar) kullanılmalıdır. Bu ilaçların hepsi ülkemizde mevcuttur. Hastalar ve belki kısmen doktorlar tarafından da en sık yapılan hata inme önleyici tedavi olarak aspirin kullanılmasıdır. Aspirinin atriyal fibrilasyonda inme önlemedeki etkisi yetersizdir ve pıhtı önleyici tedavinin yerine geçmez. Maalesef halen Ülkemizde de pek çok ülkede olduğu gibi atriyal fibrilasyonda inme önlenmesi için pıhtı önleyici tedavilerin kullanımı gereken oranların çok altındadır ve halen korumadığı halde aspirinin yanlış kullanımı fazladır. Bu nedenle Ülkemizde ve bütün dünyada ölümlerin ve sakat kalmaların en önemli nedenlerinden biri olan inme ile mücadele yetersiz kalmaktadır. Gerekli hastalarda etkili ve doğru bir pıhtı önleyici tedavi ile inmelerin %70-80’i önlenebilmektedir. Bu alanda hasta, doktor ve sağlık çalışanlarının daha fazla bilgi ve ilgisine ihtiyacımız vardır. Şu noktayı tekrar tekrar vurgulamak gerekir; inme en önemli ölüm nedenlerinden biridir ve atriyal fibrilasyona bağlı inmelerin büyük kısmı doğru tedavi ile önlenebilir. Bu tedavi kardiyoloji, kalp damar cerrahisi, iç hastalıkları, geriatri ve nöroloji uzmanları tarafından her yerde kolaylıkla uygulanılabilen bir tedavidir” şeklinde konuştu. A.F Kampüs toplantısı Ankara’da Prof.Dr. Aras, A. F. Kampüsü’nün Türk Kardiyoloji Derneği Aritmi Çalışma Grubu’nun, Atriyal fibrilasyon ve inme ile ilgili olarak kardiyoloji, kalp damar cerrahisi, iç hastalıkları, nöroloji, geriatri, aile hekimi ve pratisyen hekimler gibi branşlardaki hekimlerin katılımı ile gerçekleştiğini ifade ederek, “Geçen yıl başlayan A.F kampüsü toplantıları sayıları artarak bu yıl da devam etmektedir. Ankara, İstanbul, İzmir, İzmit ve Gaziantep gibi Ülkemizin farklı bölgelerinde deneyimli uzmanların katılımı ile daha geniş kitlelere ulaşmak için gayret gösterilmektedir. Ankara’da yapılacak olan bu seferki toplantı 29 Eylül Dünya Kalp Gününde planlandı. Böyle önemli bir günde kalp sağlığı açısından gösterilen çabaların içinde atriyal fibrilasyonun önemini bir kere daha vurgulamak istedik” dedi. “Hayatınızın ritmi için kalbinizin ritmini koruyun” Prof. Dr. Dursun Aras, kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin bütün dünyada ölüm nedenlerinin en başında geldiğini dile getirerek, “Bunun önüne geçmek için daha işin başında yani sağlıklı iken gayret göstermek şarttır. Sağlıklı beslenmek, yeterince hareket etmek ve egzersiz yapmak, sigara ve kötü alışkanlıkları bırakmak herkesin yapması gereken temel önlemlerdir. Hipertansiyon, şeker hastalığı ve şişmanlık ile daha etkili mücadele edilmelidir. Bunları yaparken hastaların da daha aktif, istekli ve katılımcı olmaları gereklidir” diye konuştu.
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.