1. YAZARLAR

  2. Mehmet ŞENER

  3. Size iyi uykular!
Mehmet ŞENER

Mehmet ŞENER

Yazarın Tüm Yazıları >

Size iyi uykular!

A+A-

Bundan birkaç yıl önce Amerikalı bir gazeteci ile sohbet ederken, “Türkiye’de gazeteci olmak varmış” deyince, haliyle şaşırmıştık. Ve tabii ki “Nasıl yani?” diye sormaktan da kendimizi alamamıştık. Amerikalı meslektaşımız devam etmişti: “Nasılı var mı? Baksanıza manşet sorununuz yok; istemediğiniz kadar da yazı konusu çıkıyor. Kaç ülke var ki kendi Genelkurmay Başkanı’nı ‘terör örgütü kurmak ve yönetmek’ suçundan tutukluyor, siz kaç ülke biliyorsunuz ki, neredeyse hükümetle aynı görüşte olmayan herkes darbeci diye ya soruşturuluyor, ya fişleniyor, ya da tutuklanıyor, siz demokrasiyle yönetilen kaç ülke biliyorsunuz ki polis ve savcılık soruşturmaları daha mürekkebi kurumadan medyada tefrika edilmeye başlıyor, siz kaç ülke biliyorsunuz ki, davet edilmesi halinde koşarak adliyeye gidecek olan insanların gece yarılarında evleri basılıp yaka paça götürüldüğünü…” Amerikalı, fazlasını da söylemişti… O yıllarda bu eleştirilerin daha doğrusu yerli yerinde olan bu tespitin üzerinde fazlaca durmamıştık. Halep oradaysa, arşın burada misali… O günlerde biz de dilimiz döndüğünce yazdık da konuştuk da, ama şimdi görüyoruz ki yeterince yazmamışız da konuşmamışız da… Diyorlar ki, “Efendim, Tayyip Erdoğan’ın ‘paralel devlet, paralel devlet’ dediği bu sorun, esasında kendi eseridir. Değil midir ki aynı Erdoğan onbir yıllık AK Parti iktidarı süresince, bugün yakınıp durduğu o yapıyla birlikte iş tuttu ve ta ki, o yapı kendi ayağına basıncaya kadar da müşteki olmadı. 17 ve 25 Aralık operasyonları olmasaydı yine de taraflar birbirlerine kılıç çekmeyecekti.” Evet; manzara tam da bu eleştiriyi haklı kılıyor. Ve fakat; meseleyi tam olarak izah edemiyor. Hümeyni İran’da Şah’ı devirip İslam devrimi yaptığında, o dönemin İran Genelkurmay Başkanı kaçıp Türkiye’ye gelmişti. Bizim kurmay heyet, olup bitenin yarattığı şaşkınlıkla İranlı mevkidaşına sormuşlar, “Yahu sen nasıl bir kurmaysın ki burnun ucunda büyüyüp palazlanan bir devrimi görememişsin?” İranlı paşa şu cevabı veriyor: “Siz odanızda bulunan saksıdaki çiçeğin her gün büyüdüğünü ölçe biliyor musunuz? Bu ‘darbe’ de öyle oldu işte. Dışarıdan bakınca en küçük bir anormallik gözükmüyordu. Meğerse içten içe öyle bir yapılanma olmuş ki en yakınınızdaki bile sizi satabilecek hal almış.” Başbakan Erdoğan’ın, bu “paralel yapı”nın nasıl oldu da bu konuma ulaştıklarına dair cevabının ne olduğunu hakikaten bilmiyorum. Şunu söylemişti; “Ben anlı secdeye giden adama güvenmekle yanlış mı yaptım?” Bu cevap yeterli değil. Zira İngiliz Lawrence, Arapları Osmanlı’ya karşı kışkırtırken takdir edersiniz ki “İngiliz diplomatı” kimliği ile değil, “allame” ve “İslam uleması” şapkasını giyinmişti! Paralel yapının unsurlarına toptancı bir mantıkla “ajan” demiyorum. Bu olabildiğince zalimce bir yakıştırma olur. Fakat bugün Türkiye’yi “teslim alma” noktasına ulaşan o yapı, bize suret-i Hakk’tan göründü ve beni asıl kahreden yanıyla, kendi ülkesini elin gavuruna gammazlayacak kadar gözünü karattı. İtiraf etmeliyim ki Atatürk’ün, Cumhuriyet’i kurarken Fransa’dan devşirdiği laikliğin kıymetini bugün çok daha iyi anlamaktayım. “Laiklik, devlet işleriyle din işlerinin birbirinden ayrılması” deyip geçtik seneler boyunca… Meğerse kazın ayağı hiç de öyle değilmiş. Bazılarının hâlâ istiskal edip durdukları o laiklik olmasaymış, bugün kimbilir nasıl hazin bir manzaranın bahtsız bir figürü olacaktık. Bazılarımız “paralel devlet nerede?” deyip duruyor ya… İnanınız şaşkınım. Şu kadar olup bitenden sonra “paralel devlet nerede” demek yahut da “bunun müsebbibi Tayyip Erdoğan’dır” şeklinde kestirip atmak, bu milletin zekasıyla alay etmek değilse eğer kötü niyetli olmanın ta kendisidir. Birader… Sen hâlâ işin şakasındasın ama artık gör: devlet içinde öyle bir devlet oluşmuş ki, sen bakma Tayyip Erdoğan’ın esip savurmasına, O bile bu yapı karşısında neredeyse çaresiz durumda. Mahpustaki Hanefi Avcı bu gerçeği biliyor olacak ki, “Aklı olan herkes Tayyip Erdoğan’ın yanında olsun” diyor. O Avcı ki, paralel yapının “hain” diye hâlâ içerde tuttuğu eski bir polis şefi ve bu paralel yapının şifrelerini çözen ilk kişilerden biri… Siz, Haliç baronlarının niye salya sümük Tayyip Erdoğan’a bindirdiğini düşündünüz mü hiç… Çünkü o “paralel yapı”, onların altından mabetlerinin muhafızlarıdır da ondan… Mesele; din filan değil. Mesele… Yerli ve milli bir iktidara karşı, yerli ve milli olmayan unsurların mahalli araçlar vasıtasıyla kurguladıkları çirkin bir savaştır. Odamızda saksının içinde büyütüp palazlandırdıkları, (ama bizi yönetenlerin bilerek ya da bilmeden büyümesine sessiz kaldıkları) zehirli sarmaşıklar artık bütün bir vatanı tehdit edip duruyor. Keşke bütün dert dava Tayyip Erdoğan’ın iktidardan düşürülüp ya da düşürülmemesi olsaydı… Değil ama… Oyun o kadar büyük ki, şayet emellerine ulaşırlarsa kimsenin kuşkusu olmasın ki yarın Türkiye diye bir devlet, asırlar boyunca farklılıklarına rağmen bir arada yaşamayı başarmış bir millet kavramı olmayacak. “Paralel yapı”nın en maruf iddialarından biri tam olarak şöyle: “Bizim hayalini kurduğumuz dünya içinde Anadolu yani Türkiye o kadar değersiz ki, en fazla kurşun kalemin ucu kadar bir hacme sahip.” Bunu yazıp çiziyorlar. Geçenlerde bir dostum tanık olduğu bir “vahşet”i anlattı. Bazı evlerde aynen şunlar konuşuluyormuş: “Peygamber efendimiz, geçenlerde büyüğümüzün rüyasına teşrif buyurmuş. Demiş ki eğer AKP’ye oy verirseniz, şeksiz şüphesiz dinden çıkmış olursunuz.” Hâlâ “paralel devlet yok” diyorsanız, size iyi uykular…

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.