
Tuncer Bakırhan: Erzurum'da CHP'yi suçladı
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, CHP'nin İmralı'ya gitmeme kararına tepki gösterdi. Bazı partilerin tepkilerine rağmen, katılım büyük oldu. Şehir genelinde yoğun güvenlik önlemleri alındı.
Gazete Güncel- Bazı siyasi partilerin tepkisine rağmen, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Erzurum'da partisinin buluşmasına katıldı.
Bakırhan, Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi'nde düzenlenen programda yaptığı konuşmada, "Terörsüz Türkiye" sürecine değinerek Erzurum'da bu konunun konuşulmasının çok önemli olduğunu belirtti.
Eş Genel BaşkanıTuncer Bakırhan, Erzurum’da düzenlediğimiz halk buluşmamıza katıldı. Bakırhan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Çok değerli Erzurumlu hemşehrilerim, çok değerli STK temsilcileri, belediye eşbaşkanlarımız, seçilmişlerimiz, kadınlar, gençler, çok kıymetli basın mensupları hepiniz hoş geldiniz, hepinizi selamlıyorum. Çok tarihi ve önemli günlerden geçiyoruz. Öylesine tarihi günleri yaşadığımız bu süreçte Erzurum gibi her karışı, her taşının altının tarihle dolu olduğu bir kentte bu süreci sizinle konuşmaktan, paylaşmaktan dolayı mutlu oldum, onure oldum. Erzurum kıymetli bir yerdir. Erzurum bir tarih kitabı gibidir. Emin olun Erzurum’u okursanız sadece bugünüyle değil geçmişiyle okursanız bir tarih kitabı okumuş olursunuz objektif bir şekilde Erzurum’un Türkiye’de ve bu bölgede neyi ifade ettiğini anlarsınız. Her karışında yüzyılların birikimi var, her karışında her taşında bir çok halkın, farklı inancın emeği, alınteri var. Böylesine farklı, renkli ve stratejik önemli bir kentte bugün Barış Ve Demokratik Toplum Sürecini konuşmak çok önemlidir. Umarım Erzurum bu süreçte de geçmişteki tarihi rolüne uygun bir sorumluluk üstlenir. Erzurum’un böyle bir potansiyelinin olduğunu belirtmek istiyorum.
Komisyondaki partilerin değerli iradesiyle çok önemli bir merhaleye geldik
Biliyorsunuz, 1 Ekim’de başlayan yeni bir sürece girdik. Çok önemli bir süreç, yine bu meselenin çözümünün diyalogda ve müzakerede olduğunu hep beraber gördük. Bugüne kadar kanla, çatışmayla, bastırmayla, inkarla, bir toplumun bir inancın kimliğini bastırarak, yok sayarak hiçbir ülke yol alamadı. Yüz yıldır ülkemizi meşgul eden Kürt meselesini tartışıyoruz. Son 40 yıldır bu ülkenin her karışına, her yüreğe acı ve sızı düşüren gözyaşı ve acı biriktirdiğimiz bir sorunun çözümünün arefesindeyiz. Örgütlü olanın başaracağı, inançlı ve kararlı olanların sonuca ulaştırdığı bir sürece hep birlikte girdik. 1 Ekim’de Sayın Bahçeli’nin tokalaşmasıyla başlayan dün de Meclis Komisyonumuzda bulunan siyasi partilerin ortaya koyduğu değerli iradeyle çok önemli bir aşamaya, merhaleye hep birlikte geldik. Barışı konuşuyoruz, onurlu bir barışı konuşuyoruz. Kürdün inkar ve reddedilmediği, yok sayılmadığı, ötekileştirilmediği, Kürdün bu toprakların asli ve kurucu bir unsuru olduğu bir süreci tartıştığımız ve önümüzdeki dönemde Kürdün talepleri için bir hukuk arayışında olduğumuz bir sürece hep birlikte girdik.
Yüzyıl önce Cumhuriyetin kuruluşunda yaşanan eksikliğin bir daha yaşanmamasını sağlayacak sürecin içindeyiz
Yüzyıl önce bu Cumhuriyeti birlikte kurduk. Bunu en iyi Erzurum bilir. Çünkü yüzyıl önce bu Cumhuriyetin kuruluşunda Erzurum Kongresinin çok kıymetli bir yeri var. Erzurum’un her karışı, her taşı tarihle doludur dedim, Erzurum bir tarih kitabıdır derken bunu söyledim. Yüzyıl önce Kürtler ve Türkler bu ülkede birlikte mücadele ettikleri için, ittifak kurdukları, birlikte başardıkları için bugün bu Cumhuriyette birlikte yaşıyoruz. Cumhuriyetin kuruluşunda hepimizin alınteri, atalarımızın kanı var, mücadelesi var. Gelin görün ki Cumhuriyet kurulduktan kısa bir süre sonra birlikte başladığımız, birlikte mücadele ettiğimiz, birlikte kurduğumuz Cumhuriyet tekçi bir karaktere büründü. Başka bir etnik ve inanç grubunu tanımadı. O gün bugündür de sancılar, kavgalar, çatışma ve isyanlarla bugüne geldi. Aslında Cumhuriyetin kuruluşundaki birliktelik sonrasına sirayet etseydi, sonrasında Cumhuriyetin asli unsurları dikkate alınsaydı, Cumhuriyetin hukukuna dahil edilseydi bu ülke boşuna yüzyıldır çatışma ve gerginlik yaşamayacaktı. Şimdi tam da yüzyıl önce yaşadığımız eksikliklerin bir daha yaşanmamasını sağlayacak bir sürecin içindeyiz.
Kürdün, Alevinin, diğer farklılıkların hukukunu anayasal güvence altına alan bir sürecin başlangıcındayız
Çok önemli gelişmeler oldu. Çok önemli gelişmeler oluyor. İnkarcı, tekçi ve retçi ülkeler bugün çok ciddi bir kriz ve sarsıntı içerisindedir. Ortadoğu'da ciddi bir karmaşa ve kriz var. Ciddi çatışmalar ve ciddi savaşlar var. Sebebi tekçiliktir, inkarcılıktır. İşte hem dünyadaki bu çatışmalı süreçlerden korunmak, hem Ortadoğu'daki bu fırtınaların buraya sirayet etmemesini sağlamak için bizim daha çoğulcu, Kürdün hukukunu tanıyan, Alevinin inanç hakkını tanıyan, diğer farklı inanç ve etnik grupların hukukunu tanıyan, onları eşit gören, asli unsur gören, onların hakkını, hukukunu yasal, anayasal güvence altına alan bir sürecin başlangıcındayız. Biz kararlıyız, inançlıyız. En çok Erzurumlu halkımız bizi bilir. 1 Ekim'den beri arkadaşlarımızla birlikte Türkiye'nin dört bir yanındayız. Erzurum'dan Karadeniz'e, Trakya'dan Ege'ye, Marmara'ya, Amed'den Dersim'e kadar dün de Bingöl'de halklarımızla bir araya geldik. Çok iyi biliyoruz ki bu ülkenin geleceği barışında saklıdır. Bu ülkenin geleceği inkarcılıkta değil farklı olanı kabul etmekte yatıyor.
Bu süreci başarıya ulaştırmaktan başka bir seçeneğimiz yok
Bu ülkenin ekonomisini, enerjisini tüketen, bu ülkeyi yoksullaştıran, bu ülkede asgari ücretle çalışanın geçinemediği bugünü yaratan, emeklinin perişan olduğu, aldığı ücretle ev kirasını bile ödeyemediği bu süreci oluşturan şey demokrasisizliktir. Çünkü bu ülke bugüne kadar 3 milyar dolara yakın parasını çatışmalara, silaha ve savunmaya ayırdı. O 3 milyar dolarla ne yoksul kalırdı, ne ezilen kalırdı, ne emeklimiz feryad ve figan ederdi, ne de işsizlik ve yoksulluk olurdu. 3 milyar dolar Türkiye'nin bütçe açığının 6 katıdır. Yani bir okul yerine 6 okul. Bir sağlık ocağı yerine 6 sağlık ocağı. Bir fabrika yerine 6 fabrika. Bir yol yerine 6 yol yapma imkanını bu yüzyılda özellikle son 50 yılda kaybettik. Şimdi enerjimizi, ekonomimizi, birliğimizi, kardeşliğimizi daim kılacak ve artık Türkiyenin kaynaklarını emekçiye, emekliye, tarıma, hayvancılıkla uğraşanın sofrasına akıtacak bu süreci başarıya ulaştırmaktan başka bir seçeneğimiz yok. Enflasyonun da ilacı barıştır. Demokrasisizliğin ilacı da barıştır. Bu ötekileştiren yaklaşım karşısında doğru yaklaşım da barıştır. Erzurum'la Kars’ın kardeşçe komşu iller olarak yüzyıllarca bu coğrafyada yaşamasının karşılığı da barıştır. Barış olmadığı için bugün dışarda yüzlerce kolluk kuvvetinin altında bu salona girdik. Erzurum hepimizindir. Erzurum için hepimizin dedeleri mücadele etti. Erzurum’un en eski halklarından biri Kürtlerdir. Şimdi birileri çıkmış sanki Erzurum bu ülkenin bir ili değilmiş gibi, sanki biz bu ülkenin kurucu asli evlatları değilmişiz gibi Erzurum’u farklı lanse ediyor. Erzurum Kürdündür, Türkündür, Terekemenindir, Azerinindir, Erzurum Alevinindir, diğer farklı inanç ve milliyetlerden herkesindir. Erzurum Erzurumlularındır. Erzurum sadece ırkçıların, inkarcıların, demokrasi karşıtlarının, barış karşıtlarının değildir.
Barış Erzurumlu her milliyetten gencin umut içerisinde yaşaması demektir
Değerli halkımız, evet bu süreci samimi bir şekilde yürütüyoruz. Size layık bir mücadele veriyoruz. Sizin bugüne kadar vermiş olduğunuz onurlu mücadeleyi suistimal etmeyecek bir duruş içerisindeyiz. Bu ülkenin evlatlarının artık yaşamını yitirmediği bir Türkiye'de yaşamak istiyoruz. Kürdün ötekileştirilmediği, Kürdün hukukunun, dilinin tanındığı bir sürecin inşa edilmesi için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Erzurum'da, Bingöl'de olduğu gibi bu sürece sahip çıkarak, bu süreci büyüterek, barışı toplumsallaştırarak, barışı Erzurum'da bizi tanımayan, bilmeyen, bizi yanlış bilen, bugüne kadar ötekileştirici algılardan etkilenerek bizi farklı bir şekilde anlayan, algılayan herkese anlatmak gibi bir sorumluluğumuz var. Bakın, Erzurum'a ben 2000 yılında da geliyordum. Bu arada Rahmetli Melih Okyay ve Nevzat Çavuş başkanlarımızı da rahmet ve minnetle anıyorum. Onlar en zor süreçte Erzurum'da bugüne kadar benzer durumda fedakarlık yapan arkadaşlarımızdandı. Onlar da yaşamını yitirmeden önce böylesi kapsayıcı bir şekilde Erzurum için mücadele ettiler. Şimdi onların ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenlerin anlarına layık bir mücadeleyi beraber yürütmeliyiz. Karayazı'yla yetinmemeliyiz. Horasan'a da barışı anlatmalıyız. Tekman’a da anlatmalıyız. Çat’a da anlatmalıyız. Bizim ulaşamadığımız her yere sizler ulaşmalısınız. Barış kutsaldır. Barış Erzurumlu her milliyetten gencin umut içerisinde yaşaması demektir. Tabutlar yerine demokrasiyle özgürlükleri omuzlamaktır.
"Şuna gidilmesin, buna gidilmesin" diyenler aslında barış istemiyorlar
Barış çatışmadan beslenen, gençlerimizin kanından beslenen savaş karşıtlarına verilecek en büyük yanıttır. Biz barış diyoruz. Onlar diyor ki "bunlar bölücülük yapıyor". Ya barış nerede bölmüş? Barış nerede kötüdür? Barışın kötü olduğunu gören, duyan, bilen var mı? Şimdi birileri çıkmış, aslında demokrasi karşıtlığını, Kürt karşıtlığını, süreç karşıtlığını başka bir biçimde topluma anlatmaya çalışıyor. Aslında "ben barış karşıtıyım" demeye cesaret edemiyor. "Ben Kürdün hukukun tanınmasına karşıyım" demeye cesaret edemiyor. Farklı bahanelerle, farklı gerekçelerle bu sürecin önünde engel olmaya çalışıyor. Erzurumlular çatışmanın da ne olduğunu biliyor. Barışın da ne olduğunu biliyor. Dolayısıyla inşallah barış karşıtlarına rağmen biz bu barışı birlikte inşa edeceğiz. Var mısınız barışı birlikte anlatmaya, toplumsallaştırmaya? Şimdi barış karşıtları diyor ki "Şu masada olmasın, bununla görüşmeyelim, o biriyle konuşmayalım." Ya dünyanın her yerinde barış inşa edilirken taraflar aynı masada oturur. Hem barışalım hem barışın en önemli tarafını görmeyelim, duymayalım, konuşmayalım, sesini kısalım demekle barış olmaz. Barış yüz yüze konuşarak olur, el sıkışarak olur. Barış geçmişteki acıları, gözyaşlarını evet sinemize çekerek ama yeni bir sayfa açarak olur. "Şununla oturmam, bununla konuşmam. Şuna gidilmesin, buna gidilmesin" diyenler aslında barış istemiyorlar. İstiyorlar ki Kürt sürekli dövülsün. Sürekli zulüm görsün. Ama onların da yedek gücü olsun. Öyle bir dünya yok. Emin olun bu salonda oturan her bir arkadaşımız, her bir annemiz, her bir gencimiz böylesine sığ düşünen siyasetçilerden bin kat daha iyi biliyor kimin ne dediğini, ne yaptığını. Ama bu sefer herkese rağmen, her şeye rağmen inşallah barışı inşa edeceğiz.
CHP’nin üye vermeme kararı Kürtleri yaralamıştır, kırmıştır
Dün Meclis Komisyonu tarihi bir karar aldı. Meclis Komisyonunda bu kararı alan, bu karara olumlu oy kullanan bütün Komisyon üyelerini kutluyorum. Tebrik ediyorum. Teşekkür ediyorum. Onlara büyük bir alkış istiyorum. Komisyon sadece bir görevi yerine getirmedi. Aynı zamanda Türkiye barışına hizmet eden bir duruş ve bir tutum içerisinde oldu. Yine bu vesileyle başta Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli ve Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş'a da bu süreçteki emeklerinden dolayı da teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Biz haklıya hakkını veren kim haklı olursa olsun, karşıtımız dahi olsa böyle onu tebrik eden, teşekkür eden, alkışlatan onurlu bir gelenekten geliyoruz. Yanlışa yanlış, eksiğe eksik ama haklıya da hakkını veren bir geleneğiz. Zaten bizim farkımız da budur. Değerli halkımız, şimdi dün Komisyonda kimi partilerimiz, ana muhalefet partimiz bu tarihi sürecin çok önemli bir aşamasında İmralı'ya gitme konusunda olumsuz oy kullandı. Yani bu tarihi anın gölgesinde bu büyük bir eksiklikti diyeceğim. Üzülerek bunu diyeceğim. Çünkü bizim ana muhalefet partisinden beklentimiz bu değildi. Cumhuriyet Halk Partisi'nin üye vermeme kararı Kürtleri yaralamıştır, kırmıştır. Tam da yüzyıllık bir yarayı sarmak için şimdi sorumluluk almayacaksak ne zaman alacağız? Kim inanır? Böylesine yüzyıllık bir yaranın sarılacağı bu dönemde, sorumluluk almama durumunu bir yere not ettik. Ama hala beklentilerimiz de devam ediyor. Çünkü barış 86 milyon içindir. 86 milyonun bu sürece katılması değerli ve kıymetlidir.
Gençler "bu tarihi anda siz niye sorumluluk almadınız" sorusunu bir gün soracak
Biz hiçbir parti ilkenizden vazgeçin demiyoruz. Farklılıklarınızdan vazgeçin demiyoruz. Ama barış bütün partilerin üzerinde ve bütün ilkelerin üzerinde çok önemli tarihi bir sorumluluktur. Barış partileri de hepimizin ilkelerini de aşan vicdani bir sorumluluktur. Yüzyıllık meselede tarihi sorumlu olan kurucu partinin daha cesur olmasını bekliyorduk. Bu süreçte özeleştirel bir yaklaşım içerisinde olmasını bekliyorduk. Geleceğin iyileştiren tarafında olmasını bekliyorduk. Hala da bekliyoruz. Hala gecikmiş değil. Kurucu bir akıl yerine geçmişin reflekslerini tercih etmenin kimseye bir yararı yok, faydası yok. Bu karar çatışma ve çözümsüzlükten beslenenlere can suyu olmuştur. Kurucu parti barışın yanında durmalı, barışın yanında olmalı. Toplum barış istiyorsa barış demeli. Farklı reflekslerle farklı gerekçelerle, hangi gerekçe olursa olsun bunu tarif etmenin Kürdün yanında hiçbir karşılığı olmadığını belirtmek istiyorum. Tarih bu anı kaydedecektir ve bir gün yeri geldiği zaman Karayazı'da, Tekman'da, Horasan'da, Hınıs'ta ve diğer ilçelerdeki gençlerimiz bu tarihi anda siz niye sorumluluk almadınız sorusunu soracak. Sorumluluk almayanlar bu sorunun cevabına umarım iyi çalışır. Bu aradaki açıklığı giderir ve cevabını verir.
Herkesi Erzurum Kongresindeki kardeşliğe, gerçekliğe herkesi sahip çıkmaya davet ediyorum
Tarih demişken Mustafa Kemal Atatürk döneminde 1919'da Erzurum'da bir kongre toplandı, değil mi? Bugün zaten Erzurum'da onun izlerini de taşıyoruz. Milli Mücadele aslında Erzurum'da başladı. Niye Erzurum? Kürtler burada yaşıyordu, Türkler yaşıyordu. Cumhuriyeti kuran akıl niye başka bir ile gitmedi de Erzurum'a önce geldi? Çünkü çok iyi ki biliyordu Türklerin ve Kürtlerin ittifakı kazanır. Başarıya ulaşır. Çok iyi biliniyordu ki Kürtler tarihin hiçbir döneminde birlikte yaşadığı başta Türkler olmak üzere başka bir halka ihanet etmedi. Arkadan bıçaklamadı. Çelmelemedi. İşte Mustafa Kemal'in Erzurum'a gelmesinin anlamı tam da budur. Türk Kürt kardeşliği Erzurum'un tarihi vesikasıdır. Bakın Erzurum Kongresi'nin sonuç bildirgesinde ne diyor? Bunu kurucu parti olduğunu söyleyen o partideki arkadaşlarımıza da anlatıyorum. Erzurum Kongresi'nin sonuç bildirgesinde diyor ki: "Saadet ve felakette tam ortaklığı kabul eder. Ve gelecek hakkında aynı amacı hedef alır." Bu sadece siyasi bir beyanat değil. Bu bir söz, bir ant, aynı zamanda bir vaattır. Saadette ve felakette bir arada olacağız. Geleceği birlikte kuracağız demektir bu okuduğumuz metnin Türkçe tercümatı. İşte bu ahde birileri Cumhuriyet kurulduktan sonra uymadı. Şimdi herkesi "Türkler ve Kürtler kardeştir" diye ilan eden o Kongredeki bu gerçekliğe sahip çıkmaya davet ediyorum. Bugün bu kardeşliği, tam da Erzurum Kongresi'nde belirten bu kardeşliği hukuki zemine taşıyacağımız bir süreç içerisindeyiz.
Kürdün hukukunun tanınacağı bir süreç içerisindeyiz
Biz diyoruz ki Kürtler Cumhuriyetin yasallığına dahil edilmelidir. Düne kadar Kürt yoktu diyorlardı. Öyle bir dil yok diyorlardı. Kimi koca koca profesörler işte sözde üniversite yöneticileri diyordu ki Kürtler Türktür, güneş dil teorisi diye bir teori icat ettiler ama geldi Kürtlere çarptı dağıldı bu teori. Hıns'ta dağıldı, Tekman'da dağıldı. Türkiye'nin dört bir yanında dağıldı. Sizin mücadelenizle şimdi Kürt var, Kürt realitesi tanınıyor. Ama şimdi de Kürdün hukuku tanınmıyor. Kürt varsa bir hukuku da olmalıdır. Madem zimanê me heye bila bê naskirin. Madem zimanê me heye gerek nas bikin. Şimdi Kürdün hukukunun tanınacağı bir süreç içerisindeyiz. Anadilimiz özgür olmalı. Kimliğimiz tanınmalı. Merak etmeyin. Bizim bu Cumhuriyetle bir sorunumuz yok. Biz bu Cumhuriyetin kurulmasından önce hatta yüzyıllar önce ittifaklar yaptık, işbirlikleri yaptık. Malazgirt'te Kars’ta Türklerin Anadolu'ya girmesinde bu toprakların asli kurucuları olarak yol açtık, birlikte yürüdük. Biz diyoruz ki, Cumhuriyetle sorunumuz yok ama Cumhuriyet demokratik değil. Ama Cumhuriyet Kürdü tanımıyor. Şimdi Cumhuriyeti demokrasiyle barıştırmak istiyoruz. Kötü bir şey mi yapıyoruz? Cumhuriyet demokrasiyle barışınca ülke mi bölünecek? Vallahi çok güzel olacak. Birbirimizin diline, kimliğine, kültürüne saygı duyacağız. Kürtçe kılamlar da söyleyeceğiz. İşte horon da tepeceğiz. Ege zeybeği ile de oyun oynayacağız. Azerice türküler de dinleyeceğiz.
Takiyye yapmıyoruz, Cumhuriyet demokratikleşsin istiyoruz
Bakın Sırrı Süreyya Önder, onu da rahmet ve minnetle anıyorum, bütün ömrünü demokrasi mücadelesinde geçirdi. Kürtlerle dayanışarak geçirdi. Biz onun naaşını kaldırırken Azerice türkü okuduk. Bak biz böyle insanlarız. Bizim için Azerice söylenen bir türkü de kıymetlidir, Arapça da, Türkçe de Lazca da. Biz diyoruz ki hiçbir dil solmasın, kaybolmasın. Türkçesini söylesin, diliyle eğitim görsün, öğretim görsün. Herkes saygı duysun. Dolayısıyla biz Cumhuriyet demokratikleşsin istiyoruz. Bütün Erzurumlu halkımız da bu gerçeği ilk defa duymuyor ama emin olun buna inansınlar. Biz takiyye yapan bir gelenekten gelmiyoruz. Biz en zor süreçlerde zindanlarda bile bu gerçekleri savunduk. Biz Erzurum'da farklı, başka bir yerde farklı konuşmuyoruz. Vallahi Amed'de de böyle konuşuyoruz. Dün Bingöl'de de bunları konuştuk. Bizim adımız dürüstlüktür, doğruluktur, vicdandır, onurlu duruştur, komşusuna kötülük düşünmemektir, yoksulun, emekçinin yanında durmaktır, elinden tutmaktır, paylaşmaktır. Biz hiçbir dile düşmanlık yaptık mı? Size soruyorum. Hiçbir dil kötüdür dedik mi? Dil ana sütü gibi aktır, helaldir dedik. Bu Kürt dili olur, başka bir dil olur. Şimdi birlikte mücadele ettiğimiz, Cumhuriyeti kurduğumuz Türkiye halklarına da, Erzurumlulara da diyoruz ki bizim anadilimiz bu ülkeyi bölmez. Siz de anadilimizi konuşmamıza, bunun için bir hukuk oluşturulmasına destek verin, katkı sunun.
Bütün Erzurumlar başta olmak üzere omuz omuza, barışın mimarı olacağız
Fikir ayrılıklarımız olabilir, siyasi tercihlerimiz birbirinden farklı olabilir. Ama barış hepsinin üstünde ve kutsaldır. Bir gencin dahi yaşamını yitirmemesini sağlayacaksa -ki bakın bir yıldır bu süreç başladı, kimse yaşamını yitirmedi, ne kadar güzel bir şey. Ne asker anneleri, ne gerilla anneleri artık kaygıyla uyumuyorlar. Kabus görmüyorlar. Çünkü biliyorlar ki barış gelecekse çocuklarımız yaşamını yitirmeyecek. Bundan daha kutsal ne olabilir ya? Bu üç oydan da kutsaldır. Bir koltuktan da kutsaldır. Sinsi hesaplar yapmaktan da kutsaldır. Bu kutsalı inşallah beraber hedefine ulaştıracağız. Biz umutluyuz. Biz inanıyoruz. Elimizden gelen bütün çabayı da koyuyoruz. Bütün Erzurumlular başta olmak üzere omuz omuza barışın mimarı olacağız. Bugünden tezi yok, bu salonda oturan her bir arkadaşımız bugüne kadar böyle düşünmeyen komşusunu ikna etmekten sorumludur. Anlatmaktan sorumludur. Barışın iyiliklerini, barışın gelecekte bu ülkeyi nasıl kalkındıracağını, büyüteceğini anlatmaktan sorumludur. Bunu yapacağınıza inanıyorum. Bizim yönümüz ne birileri gibi doğu ne de batıdır. Bizim yönümüz birbirimizin kalbidir. Bizim yönümüz demokratik Cumhuriyettir. Bizim yönümüz ortak vatanda eşit yurttaşlar olmaktır. Bizim yönümüz onurlu bir barıştır. Bunu sağlayacağımıza olan inançla hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.




HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.