1. HABERLER

  2. GENEL

  3. 3 açıdan Şafak Pavey
3 açıdan Şafak Pavey

3 açıdan Şafak Pavey

Meclis'teki konuşmasının ardından çok beğeni de aldı Şafak Pavey ama eleştireni de çoktu...

A+A-

Erzurum Güncel- Doğal değil mi? Ancak çok doğal olmayan bir şey yaşandı; bir kez daha Pavey'in konuşması, 17 yıl öncesine, içinden tren geçen o hikayeye bağlandı... İşte 3 ayrı kalemden Şafak Pavey... Ruhat Mengi yazısı için... Gaddarlığın daha ötesi yoktur! Bu ülkede yapılmayan saygısızlık, insafsızlık, duyulmadık rezalet, şaşırtacak bir haber kalmadı orası malum ama buna rağmen insanın takkesini düşüren olaylar hala çıkıyor.. Öncelikle söyleyeyim, annesi meslektaşım Ayşe Önal ’ı yıllardır tanırım, Şafak Pavey ’i çok genç yaşta Zürih’te geçirdiği feci kazadan sonra tanıdım ve o kadar genç olmasına rağmen gösterdiği iradeye, cesarete, hayata gülerek bakmaktan asla vazgeçmemesine her zaman hayranlık duydum (o günlerde Sabah gazetesindeki yazılarımda aynen bu şekilde yer almıştır). Çok iyi yetişmiş, zeki, akıllı ve sakin bir genç kadındı, hala öyle.. Raylara itildi.. Elbette öne çıkan bir milletvekili olarak çok eleştiri de alacaktır, hepsi alabilir ama eleştiri ile saygısızlık, insafsızlık arasında fark var. Sabah yazarı Sevilay Yükselir Pavey’in geçirdiği kaza konusunda twittera “Bu Pavey’in ilk yalanı değil. İsviçre’de bir çocuğu kurtarmak için mi, kocası kendisini terk ettiği için mi atladı o trenin önüne sormak lazım” yazmış. Yoğun tepkiler gelince “benim attığım twit ‘gaddarca’ olabilir ama Pavey’in provokasyonu daha da gaddarca. Kışkırtıcılık en fena şey” demiş. Tepkiler daha da büyüyünce “özür dilemiş” ama “geri adım atıyorum demek değil” diyerek.. En gaddarca şey bacağını ve kolunu gencecik yaşta kaybetmiş bir insana bile iftira atabilmek, bir kazaya “intihar” süsü vermeye çalışmaktır ki Şafak Pavey ’in kaza geçirdiği günleri hatırlayanlar, yaşadıklarını yakından bilenler, anlattıklarını okuyanlar olayın düşme bile değil, “bir itilme” sonucu olduğunu biliyorlar. Hasta bir arkadaşı tedavi için Zürih’e geldiğinde kapıdan ona doğru uzanırken tren hareket eder, o arada biri gelip çarparak onu hareket halindeki trenin altına düşürür. Pavey olayı; hatta bacağını ve kolunu kaybettiği dakikaları tüm ayrıntılarıyla hatırlayarak daha sonra anlatmıştır, ambulanstaki konuşmalarını bile.. Bunları yaşayan bir erkek dahi onun gösterdiği sabrı ve iradeyi gösteremezdi ve Türkiye’de olayı duyan (Sevilay Yükselir dışında) herkes onun bu azmini ve sabrını takdir etmiştir. Tertemiz ve kirli.. Yükselir, Şafak Pavey’in; Hac’ca gidip türban taktıktan sonra burada “türbansız olmanın anlamı” hakkında konuşan kadın milletvekili ile ilgili sözlerini “provokasyon” olarak nitelemiş, oysa onun sözleri “camide içki içtiler, türbanlı kadına saldırdılar” benzeri desteksiz atmalara benzemiyor aslında.. Hac’ca gittikten sonra Meclis’e türbanla giren AKP Milletvekili Sevda Beyazıt Kaçar “bir daha türbansız dolaşıp kirlenmeyeceğim” dememiş tam olarak, ne demiş; “Tekrar başımı açamam. Açarsam kendimi kötü hissederim. Buraya gelip ‘tertemiz’ oluyorsunuz, sonra bile bile günah işlemek gibi” demiş. Yani örneğin parası, imkanı olanlar, hele de çok kolay gidebilenler Hac’ca gidip tertemiz oluyor, gidemeyenler “kirli” kalıyor .. Aynen türbansızların “bile bile günah işlemesi” gibi.. Demek ki Sevda Hanım ancak bu yaşta tertemiz oldu, daha önce değildi . Şimdi türban takınca artık “günahkar” değil ama daha önce günahkardı. Çıkan anlam bu.. Dinimizin 5 şartından biri Hac’ca gitmek.. Giden kadınlar arasında o andan itibaren başını örtmek isteyen de olabilir, normaldir ama söylenen sözler normal değil. Müslümanlığın şartlarından birini yerine getiren herkes tüm günahlarından arınabilse hayat çok kolay olurdu herhalde.. Neyse, sonuçta Şafak Pavey’in sözleri “hiç söylenmemiş sözleri söylenmiş gibi” göstermek sayılmaz ama Sevilay Yükselir’in yazdıkları “hiç olmamış bir olayı yalanla ifade etmek” tir, hem de korkunç bir kaza yaşanmışken. Kaza sırasında evliydi! Dün Şafak Pavey’i arayarak olayı konuştum, yıllar sonra ilk kez sesini duydum. Böyle bir saygısızlığa cevap vermeyeceğini ama İsviçre’deki avukatını aradığını, “tren kazası dosyası” nı açıklayacağını ve belki dava açacağını söyledi. Ona ‘kaza olduğunda eşinden ayrılmış olup olmadığını’ sordum, “Hayır, ayrılmamıştık” dedi. Yani Sevilay Yükselir’in büyük bir “kaza”ya inanılmaz anlamlar yüklemek dışında bir de “ayrılmamış insanları ayrı göstermek” , hele de kadını “terk edilmiş” göstermek gibi başka marifetleri de var. Bu durumda başka “gaddarlık” aramasına da gerek yok, yeterince mevcut zaten! Bakalım kaza dosyası açıklanınca ne bulacak? Kadınların giyeceğine erkekler karışmasın! Tartışmanın “özgürlük” boyutu doğal olarak bu açıdan ele alınıyor; “kadınların ne giyeceğine erkekler karışmasın” .. Tamam, güzel, hepimiz bu konuda aynı fikirdeyiz de kadınların Meclis’te “pantolon giymesine” erkekler çok uzun süredir karıştılar, hala karışıyorlar, o konuda neden tüm kadın ve erkeklerden itiraz olmadı veya bir defada “bütün kıyafetler serbest” bırakılmadı? Sonunda da yine “bir erkek tarafından” izin çıktı ve bu da “eh sırası şimdi geldi” diye kabul edildi? Perşembe günü Tansu Çiller Hükümeti’nin bir kadın milletvekiliyle beraberdim, “Biz yıllarca pantolon giyemedik, kar yağarken bile tayyörlerle gitmek zorundaydık, ne kadar ısrar ettiysek dinletemedik” diyordu, hala da öyle.. Bacağını bir tren kazasında kaybetmiş olan Milletvekili Şafak Pavey TBMM’ye girdiğinde onun pantolonla Meclis’e gelmesi “iç tüzük” bahanesiyle engellenmişti. Şimdi yıllar sonra ve Meclis’te türbana izin verildikten ve bu yönde sorular yoğun şekilde ortaya çıktıktan sonra TBMM Başkanı Cemil Çiçek “Pavey de pantolonla gelebilir” dedi. ‘Bu kadar şeyden sonra’ Başbakan Erdoğan’a türbanlı kadın milletvekillerinin Meclis’e girdiği günün ertesinde sorulmuş; “Bu kadar şeyden sonra pantolon filan hallolur” cevabını vermiş .. Peki pantolon özgürlüğüne neden onlarca yıl izin verilmedi de ancak türbandan sonra halloluyor, sormaz mısınız? Yani iktidar partisi neyi ne zaman yapmak isterse “özgürlükler” ancak o zaman gündeme gelebilecek ve gerçekleşebilecek, onlar istemeden lafı bile edilmeyecek.. Dillerden düşmeyen “demokrasi” bu demek ki.. Pavey kendi durumunu istismar etmeden konuştu ama “Su içmenin bile yasak olduğu, hasta ve yaşlı haklarının bile düşünülmediği bir genel kurulda konuşuyorum. Olmayan bacağımın erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürüldüğü bir genel kurulda, pantolon giymesi engellenen bir vekil olarak konuşuyorum” da dedi, kadın hakları, insan hakları bu demek ki.. Mutlu Tönbekici yazısı için Örtünmeye ve kirlenmeye dair Şafak Pavey, meclisteki konuşmasında kapanan vekil hanım için “Başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim’ dedi. Bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? İnanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir?” diye sitem etti. Şafak Pavey’e güvenerek “açık baş kirli midir?” diyerek “ağırca” bir yazı döşenmeyi düşünüyordum ki bir kontrol edeyim dedim. Hakikaten böyle denmiş mi? Sevde Bayazıt Kaçar’ın HaberTurk te-levizyonunda “Başkent Gündemi” programında 28 Ekim 2013 tarihinde verdiği röportaj şöyle: “(Hacdan) Dönünce bir daha ne yapacağım? Çünkü açtığım zaman kendimi kötü hissederim. Buraya geliyorsunuz tertemiz oluyorsunuz, yeniden doğuyorsunuz sonra bile bile gidip yeniden günah işlemek... Yani bana göre öyle..” Sevde Hanım’ın sözleri bu kadar. Kendi itikadına göre başı açık dolaşmak günah. (Var mı bir itiraz?) Hacca gidince temizlendiğini düşünüyor. (Var mı bir itiraz?) Sonra dönüp “başı açık dolaşma günahını” işlemeyi içine sindiremiyor. (Var mı itiraz?) Buradan yola çıkarak “bundan sonra başımı açarak kirlenmeyeceğim, başı açık kadınlar kirlidir” dediği sonucunu çıkarmak??? Üstelik Pavey aynı konuşmasında hacca gidip gelmeyi şöyle tarif ediyor: “Büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilen hadise.” “Temizlikte” hemfikirsiniz yani öyle mi? O vakit kirlenmekte “ayrı” taraflara düşmek niye? *** Ben dindar bir insan değilim. Dinle bağlarım bir hayli zayıftır, bunu saklama gereği de duymam. (Var mı itiraz?) Vekil hanım böyle demiş olsa bile bana vız gelir tırıs gider. Ne zaman hacı hocalardan biri “flört günahtır, kadının okuması pisliktir, çalışması cehennemliktir hede hödö” dese aklıma gaddar şair Nef’i’nin sözleri gelir: “Tahir Efendi bana kelp demiş.. İltifatı bu sözde zâhirdi... Malikî mezhebim benim zira.. İtikadımca kelp tahirdir...” İtikadımca başı açık dolaşmak kirlenmek değildir. Hacca gidip gelmek de temizlenmek değildir. Ama başkaları böyle hissediyorsa itirazım yok. Ne itiraz ederim ne katkıda bulunurum ne de “o öyle emredilmedi böyle emredildi” gibi işlere kalkışırım. Ama aynı itikadımca ortada böyle bir söz yokken başı açıkları ve kapalıları karşı karşıya getirmek provokasyondur. Ayrıca itikadımca “Sekülerizm beyler hanımlar, sekülerizm!” (laikliğin suyu çıktı herhalde) diye (haklı olarak) haykırırken, “müftünün fetvasına kalırsak halimiz yaman!” diye (haklı olarak) uyarırken durmadan dini referanslar serpiştirmek de oksimoron bir durumdur. “Sekülerizm”den başka bir “temelin” caiz olmadığını söylerken “çiçekli başörtüleri ve daracık pantolonlarıyla Çamlıca’nın kuytularında öpüşüyorlar” diyerek “dini referansla” eleştiri getiremezsin. “Ben eleştirmiyorum, haklarını savunuyorum” diyorsa o vakit bu “ironik saptamaya” ne gerek vardı? “Kibirden küfelik olmak” gibi pek yaratıcı bir teşbih yaparken burada hiç mi istihza yoktur diye sorarlar adama. “İnanç samimiyet testleri” 90’larda kalmadı mı? Dahası “çiçekli başörtüsü” vurgusu bir “zevk” sitemi midir, onu da merak etmiyor değilim... Bir de: Öpüşmeyi Mustafa Kemal’e borçluysak el ele tutuşmayı İsmet İnönü’ye sevişmeyi de Adnan Menderes’e mi borçluyuz konusunda da açıklık getirir mi acaba? Teşekkür ederim.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.