Gerçek şu:

Hükümet, eskiden adına mafya denilen kimi yasadışı oluşumlara karşı amansız bir mücadele veriyor ve günün sonunda da yüzlercesini paketleyip yargıya teslim ediyor.

Ardı arkası kesilmiyor, bitmiyorlar tükenmiyorlar.

Sadece büyükşehirlerde değil, neredeyse kasabalara kadar sirayet eden bu organize kötülük, milli güvenlik sorunu haline dönüşmüştü.

Devlet, vaktiyle FETÖ terör örgütü noktasında düştüğü hatandan çok önemli dersler almış olmalı ki, yurdun dört bir yanını saran suç örgütlerine ve çetelere karşı tavizsiz mücadele ediyor.

Bu uğurda emek veren herkese müteşekkiriz.

Hakları ödenemez.

Polisimiz, jandarmamız ve elbette ki olmazsa olmaz olan MİT ve MASAK…

Devletin bu şanlı mücadelesini ayakta alkışlamakla beraber, şu küçük soruyu da sormakla mükellefiz:

Türkiye, hangi ara sayıları on binleri ve akla ziyan maddi zenginliği olan bu çetelerin vücut bulmasına zemin oldu?

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, her sabah televizyon ekranlarında, sanki de hava bülteni gibi yapılan çete operasyonlarını duyuruyor.

Bir gün değil, on gün değil; her gün…

Yapılan çalışmaları, verilen üstün mücadeleyi asla hafife almıyoruz.

Yüreğinize elinize sağlık…

Lakin bu suç örgütleri bu tahkimatı nasıl yaptı?

Milyarlarca dolar nakit para, onlarca milyarlık taşınmaz varlık, kamyonlar dolusu uyuşturucu, depolara sığmayan silah ve mühimmat…

Suç örgütleri bu yapılanmayı oluştururken bizim devletimiz neredeydi?

FETÖ melanetinden hiç mi bir kıssa çıkarmamıştık ki, bu çetelerin dallanıp budaklanmalarını göremedik?

1979’da Humeyni İran’da Şah’ı devirip devrim yaptığı günlerde…

Şah yanlısı bir üst rütbeli asker Türkiye kaçmış.

Bizim kurmaylar o İranlıya sormuş, “Siz nasıl askerlersiniz ki, yaklaşan bu ayaklanmayı göremediniz?”

İranlı general cevap vermiş:

“Siz odanızdaki saksıdaki çiçeğin büyüdüğünü gün be gün görebiliyor musunuz?”

Diyeceğim ki zahir biz de İranlı asker gibi tehlikenin ayak eslerini duymadık…

Ama kendime cevap veriyorum. Diyorum ki:

“Müslüman aynı delikten iki kere ısırılmaz.”

Sevgili dostlar…

Türkiye, çeteler ve organize kötülük pandemisi yaşıyor.

İnanmazsınız belki bu, yüksek enflasyondan da çarşıdaki pahalılıktan da beter bir şey…

Türkiye’yi çeteler cehennemi kılmak istemişler!

Garip garip isimler takmışlar kendilerine…

Devlete meydan okumuşlar düpedüz…

Yakalamak, çökertmek tabii ki saygıya layıktır…

Ve fakat ben ısrarla o soruya cevap aramaktayım:

“Devlet nerede nasıl bir yanlış yaptı ki ülke genelinde bu kadar organize suç çetesi oluştu? Vaktiyle kim neye göz yumdu ki yurdun dört bir yanı bu illegal insanlarla dolup taştı?”

Kafire dair bir çok tarif var.

Onların içerisinde ki bir tarif de şudur: Üstünü örtmek…

Gelin üstünü örtmeyelim, ne eksiğimiz, ihmalimiz, zaafımız varsa yüzleşelim…

Bu toplum, son otuz yılda bu kadar suç mekanizmasını niye ve hangi sebeplerden ötürü üretti?

Üzgünüm…

Devlet, kim ne halt ediyorsa peşinde ve ensesinden tutuyor.

Bugün olmuş kimse kimseye o soruyu sormuyor:

“Bugünlere hangi ara geldik?”

Evrensel ilkedir:

Suçluyu yakalamak elbette ki marifettir. Fakat ondan daha kıymetli olan suçu önlemektir.

Şehirlerimiz Vahşi Batı’ya döndü!

İnsan hayatı, bir tek Aspirinden bile ucuz hale geldi!

Kim kime sıkmak ve öldürmek istiyorsa yapıyor.

Sonra polis onları yakalıyor.

Sayın Bakan…

Sizi üzmek istemem, ama bu mudur devletin varlığı…

Birileri birilerini öldürür, polis de kalanları yakalar.

Sayın Bakan…

Siz vaktiyle Kars valiliği de yaptınız. Dolaysıyla bölgeyi çok iyi tanıdığınıza inanıyorum. Kızmazsanız eğer sormak zorundayım:

Ekonomisi dilenci bütçesine tekabül eden bu Doğu şehirlerinde, bu kadar tefeci, suç çetesi ve organize silah tüccarları nasıl zuhur etti?

AK Parti, çeyrek yüz yıla yakın zamandır iktidar değil mi?

Dün mü iktidarı devraldınız ki, bu suç çetelerinin farkına vardınız?

Sayın Bakan…

Siz katıksız bir vatan evladısınız… Bundan hiçbir şüphe yok da…

Pratikte bu kadar suç örgütü nasıl türedi?