
Fena hâlde kıskandım!
Duayen Gazeteci/ Yazar ve Erzurum basının ağabeyisi M. Talat Uzunyaylalı, ısrarla davet edildiği "İz Bırakanlar" törenine katıldı. Yaşananları ve yaşadıklarını köşesine taşıdı. Yani yine birileri, bir birinin sırtını sıvazladı.
Gazete Güncel- Erzurum'da yine hiç bir şey değişmiyor. Yine birileri, birilerini kandırıp kendisine pay çıkarıyor. Şehri yönetenlerde, bu tür organizelere gözü kapalı katılıyor. "Kim kimder" demeden ödül dağıtıyor. İşte bu acı gerçeği M. Talat Uzunyayları köşesine taşıdı.
Kültür emekçilerini derinden yaralayan ve iyi niyetle düzenlendiği izlenimi veren bu ‘iz bırakanlar’ töreni, Erzurum’da sanat ve kültürün siyasetin gölgesinde nasıl unutulduğunu çarpıcı biçimde ortaya koydu. Kızgınlıktan çok utandım. Şehrin valisi, belediye başkanı ve rektörler… Hangi objektif kriterlere dayanarak bu ‘iz bırakanlar’ seçildi diye akıllarından geçti mi?
Erzurum’da ya da ülkenin diğer şehirlerindeki derneklerin genel karakteri nedir? Gözlemim şu: Dernek başkanları, bu yapıyı kendi egemenlik alanlarına dönüştürerek etraflarını biat edenlerle kuşatmaya; sürekli öne çıkıp koltuğu bırakmayacak bir üye profili oluşturmaya eğilimlidir. Kıskançlık ve benmerkezci ihtiras, objektif değerlendirmeyi silikleştirir. Sonunda yıllarca süren sözüm ona bu ‘demokratik dernek iktidarı!’ tutkusu, gerçek kültürel dinamizme katkı sağlamaktan çok, kişisel nüfuzu pekiştirmeye hizmet ediyor.
Henüz yeni bir oluşum olan Şehirdar Derneği de bu geleneğin bir parçası. Dernekten bir yetkili, Valilik ile ortaklaşa düzenleyecekleri toplantıda “Erzurumlu kültür-sanat alanında iz bırakmış isimleri” onurlandıracaklarını ve benim de katılmamı istediklerini belirtti. İlk anda şüphelendim; zira bu tür derneklerde “ihtiraslı adamlar” tanınmış isimleri yanlarına çekip prestij kazanmayı sever. Önce “gelemeyeceğim” derken, ikinci aramada “gelirseniz memnun oluruz” denilince kendimi utandırmamak için daveti kabul ettim.
Gümrükhanı’nda düzenlenen törene katıldım. Protokol konuşmaları bittiğinde (kimsenin kültürden, sanattan söz etmediği, sadece hizmetlerin sayıldığı bir sunumdu) anladım: Burada gerçek sanatın işi yok. Teşekkür belgelerini kamu aktörleri takdim etti; ancak adıma ait belgeyi bile okumadılar! Çünkü ben bir iz açıcı değildim!
Vali Bey ile ilk kez tanışmayı beklerken elimdeki imzalı son romanım ‘Nefî-Şairi Öldürmek’ romanını da ona sunmayı planlamıştım. Erzurum’u ve Pasinler’i anlattığım gerçek bir edebiyat eseri...
erkek din adamları, kadın din hanımları, iş adamları, börekçiler, barcılar, maketçiler, akademisyenler açtıkları iz nedeniyle sahneye davet ediliyor. Arada “şehrin düşünce beyni”, “filozofu”, “büyük şairi”, “en büyük yazarı”, “araştırmacısı”, “İsmet Özeli” falan filan benzetmeleriyle kişiler biz alkış cemaatine sunuluyor. Etkili yetkili kimse sormuyor: Bu unvanları kim verdi, hangi akademik temele dayanıyor?
Nihayet: Elhamdülillah, Rabbim beni korudu. Ben bir gazeteci ve yazarım. Kitaplarım ülkemin bütün kütüphanelerinde var. ABD Kongre Kütüphanesi’nde, İngiliz ve Fransız Milli Kütüphanelerinde de yer alıyor. Erzurum’u ve tarihini anlatan romanlarım (örneğin Nene Hatun) 19. baskıya ulaştı; kırk yakın akademik çalışmada kitaplarıma atıf yapıldı. Hakkımda bir yüksek lisans tezi hazırlandı. Erzurum şehir temalı şiirlerim ve binlerce yazım bu listeye girmeme yetmedi. Börekteki ustalık romandaki ustalığı geçti!
Latifeli serzenişim bir tarafa resmi protokol ve dernek yetkililerine son olarak şunu hatırlatmak isterim: Yazarlara, şairlere haksızlık etmeyin. Yerel yöneticiler ve dernek temsilcileri, sanattan ve kültürden beslenen topluma sunulan manevi sermayeyi görmezden gelmemeli. Törenlerde değerlendirme ölçütleri açıkça duyurulmalı; akademik, edebi ve sanatsal katkılar objektif kriterlerle belirlenmeli. Jüri, kendi dar çevresi yerine alan uzmanlarından oluşmalı; öneriler bilimsel ve sanatsal komisyonlarca değerlendirilmeli. Böylece gerçek emek sahipleri, sahte listelerin değil, hak ettikleri takdirin muhatabı olur.
Valiliklerin, derneklerin ve belediyelerin düzenlediği kültür-sanat etkinlikleri, şehrin hafızasını ve yaratıcı birikimini geleceğe taşımak için büyük bir fırsat sunar. Ne yazık ki hâlâ “iz bırakmak” ile kendini pazarlamak karıştırılıyor. Bu hayal kırıklığını yalnızca kişisel bir ayıp olarak değil, Erzurum’un kültür politikasındaki temel eksikliklerin göstergesi olarak görmeli, uyanık kalmalı ve gerçek üreticileri savunmalıyız.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.