1. HABERLER

  2. SPOR

  3. Opera tadında türküler
Opera tadında türküler

Opera tadında türküler

Halk müziğinde araştırmacı kişiliğini kendine has yorumuyla birleştiren Haluk Tolga İlhan ile türkülerin toplumdaki algılanış biçimine yönelik bir söyleşi yaptık.

A+A-

Erzurum Güncel- Halk müziklerini opera tarzında yorumlayarak geniş kitlelerin ilgisini çeken Haluk Tolga İlhan ile Anadolu türkülerinin batı tarzda yorumlanmasına ilişkin sohbet ettik. Geleneği günümüz dinamikleriyle harmanlayan Haluk Tolga İlhan, son albümü Tütiye’nin ortaya çıkış hikayesini anlattı.

- Son albümünüzün ismi Tütiye’yi sormak istiyorum. Tütiye isminin anlamı araştırıldığında, hem eşi benzeri olmayan anlamında hem de mayıs-haziran aylarında açan bir çiçeğin ismi olduğu anlaşılıyor. Peki son albümünüzün isim hikayesi nedir?

Annem ve babamın kökü Erzurum’un Horasan ilçesinden. Oradan Ankara’ya geldiler. Orada olan çok kokulu bir çiçekmiş Tütiye. Eserleri genelde Doğu Anadolu yöresinden seçtik. Bende iz bırakan, annemin-babamın anlattığı yörenin tarihe ve coğrafyasına baktığımızda sembol bir çiçektir.

- Amerika’da düzenlenen Opera Reading Club of Hollywood yarışmasında en iyi tenor ödülünü aldınız. Bu ödül profesyonel hayatınızı nasıl etkiledi?

Bu anlamda benim için motivasyon olmuş oldu. Ödülden daha çok, bir sanatçının ağırlık koyduğu yönünden bahsedebiliriz. Seslendirdiğimiz modern batı çalgılarıyla estesize ettiğimiz türkülerimiz var bizim. “Gafil Gezme Şaşkın, Etek Sarı” gibi milyon milyon dinlenen eserlere ses verdim. Bu ödül elbette bunların alt yapısını hazırladı. Geçmişteki tüm birikimlerle sonuç alınıyor. Dolayısıyla motivasyon açısından bu ödülün, hem operada hem de etnik türküler açısından önemi elbette var.

 

- 2010’dan bu yana İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde çalışıyorsunuz. Peki halk müziğine ilk adımınız ne zaman ve nasıl oldu?

İlk albümüm 2002 yılında “Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan” yayınlandı. Öncesine bakarsak aileden gelen deyişlere, türkülere ilgim var. Babam köy enstitülüymüş. Sonuç olarak ailelerimizin 2-3 göbek ötesi köy kültüründen gelen sınıfsal bir yapısı var. Alevi kökenli olduğumuzdan dolayı, Alevi ozanlara dair de, evlerimizde hep ozanların eserlerini çalar, söylerdik. Hançere albümü çıktıktan sonra müziğin söyleyişte ve düzenleme mantığında, müzikal varoluşu gerçekleştirebildiğimizi düşünüyorum. Her müzisyene nasip olmaz bu. Batı enstrümanlarının yerel enstrümanlarla birleştirerek, diksiyona değer verdik ve halk bunu önemsedi. Tesadüf bir başarı değildi.

- 2011 yılında “Ervah-ı Ezelde” isimli albüm oldukça sevildi ve ardından “Hançere, Dara Duran” gibi albümler tüm beğenileri topladı. Tütiye albümünün gelişim sürecinde, perde arkasında neyden ilham aldınız?

Olgunlaşma evresinde işi sanatsal düşündüm. Sanatta bir skora oynarsın bir de değere oynarsın. İkisi çok farklıdır. Tütiye albümünde daha çok aile geleneğine dönmek istedim. Popüler olanla sanat değeri taşıyıp, değeri olan ürünler farklıdır. Bir ürün çok sanatsaldır ama çok dinlenmeyebilir. Bir ürünün basittir, değer ifade etmez ama çok dinlenir. İnsan yaşlandıkça eskiye dönmek istiyor. Geleneği takip etmek istedim. Erzurum, Erzincan, Sivas, Kars… Bu bölgelerdeki toplumsal algıyı aramaya çalıştım Tütiye’de. Benim çok sevdiğim bir eser, az dinlenebiliyor. “Ya ben bunu söyleyemedim” dediğim bir eser çok dinlenebiliyor. Mesela “Çerağ-ı Aşk’ta”, albümün benim için en sanatsal değeri olan eser “Dağlar Siz Ne Dağlarsız” olmuştur. Ben bu eseri içime çok sinerek okudum fakat senin çok sevdiğinle çok dinlenen arasında fark oluyor bir sanatçı açısından.

Cumhuriyet

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.