1. YAZARLAR

  2. Mehmet ŞENER

  3. Okan'ı yakan köy!
Mehmet ŞENER

Mehmet ŞENER

Yazarın Tüm Yazıları >

Okan'ı yakan köy!

A+A-

Aslında hepimizin hayatında O'na dair izler var... Öyle bir süreçten geçtik ki, o kâbus dolu yıllar bazılarımızı un ufak etti, bazılarımızı da yara bere içinde bıraktı! Karanlık bir dönemin perde arkasına dair küçük bir kesit... Bir savcı ya da hâkim namzetine mülakatta, hukukla ilgili mi yoksa, "Korucuk Köyü hangi ilimize ve o ilin hangi ilçesine bağlıdır" şeklinde bir soru mu sorulur? Belki size şaka gibi gelebilir ancak bu, hiç de şaka değil. Bu, bizim ülkemizde hem de bir kaç yıl önce yaşanmış bir gerçek hikâyedir. Bu, devletine ve adalete hizmet için Bağdat Caddesi'ndeki lüksünü terk eden savcı Okan'ın yaşadıklarıdır. Niye savcı olmak istedi, nasıl savcılığı elinden alındı ve sonra nasıl savcı oldu? İstanbul Hukuk Fakültesi'ni birincilikle bitirdi. Tâ çocukluğundan beri en büyük hayali savcı olmaktı. Bu yüzden hukuk fakültesinde sınıf arkadaşları O'na "savcı bey" diye hitap ediyordu. Kendisi de çok mutluydu, ailesi de, artık okul bitmişti. Bir kaç ay sonraki sınava hazırlanmak için neredeyse 24 saat test çözüyor, fakültedeki dersleri tekrarlıyor, hakim-savcı sınavlarında çıkacak sorulara çalışıyordu. Savcı olmak istiyordu çünkü... Birileri O'na, "...bize gel istersen hakim istersen savcı olursun" demişti; ama O, ne birilerinin emrine girmek istiyordu ne de bu sınavı birilerinin himmetiyle kazanmak istiyordu... "Ben okul birincisiyim, hiç bir dersten seksenin altında puan almadım" diye düşünüyordu. Vatanperverdi ve ülkesinde adalet olduğuna inanıyordu! Birileri yine O'na, "...sen bilirsin ama, bize gelirsen önündeki tüm kapılar açılır, gelmezsen hayatın hep kapıları zorlamakla geçer" diyordu. O; önce kendisine, sonra ülkesine ve en önemlisi de hukuk fakültesinde öğrendiği hak ve adalet terbiyesine güveniyordu! Nihayet sınav günü gelmişti. Babası ile birlikte Ankara'ya gitti ve o çok inandığı, güvendiği devletin Adalet Bakanlığı'nda yazılı sınavı geçtikten sonra sözlü mülakata girdi. Hani bugün kimi riyakar ve de sahtekar adamlar, öyle böyle diyor, hatta FETÖ'yü en büyük tehlike olarak gösteriyorlar ya... Ha, işte o adamlar, o gün o salondaydı ve o gün, bugünkü gibi bıyıklı değillerdi... Karşılarında, hukuk fakültesini, dahası da o yıl üniversiteyi birincilikle bitirmiş pırıl pırıl bir genç duruyordu. Jüri başkanı önce koltuğuna iyice yaslandı sonra parmaklarını birbirine geçirerek çatırdatıktan sonra sordu: "Korucuk Köyü ülkemizin hangi şehrinde, hangi ilçesindedir? Delikanlı dondu kaldı. Ne Korucuk adını duymuştu, ne de o adın bir köy adı olduğunu biliyordu. Yutkundu, alnından boncuk boncuk terler boşaldı. Rengi sararmıştı.Çünkü bu soruya verecek bir cevabı yoktu. Oysa O'na sorsalardı ki, evrensel hukuku anlat, ceza hukukunu anlat, deniz hukukunu anlat, medeni kanunu anlat, hatta insan olmayı anlat... Hiç sorun değildi, zira en iyi bildiği konulardı... "Bilmiyorum" dedi. Jüri başkanı öfkelendi! "Nasıl olur" dedi. "Bizdeki bilgilerinde Erzurumlu olduğun yazıyor, fakat sen Korucuk Köyü'nü hiç duymamışsın" Mahçup bir edayla cevap verdi: "Evet; ben Erzurumluyum ama Erzurum'un köylerini ezberleme ihtiyacı hiç duymadım.Özür dilerim, ben nasıl bir aptalmışım ki niye bu mübarek köyün hangi ilçemize bağlı olduğunu öğrenmedim. Bana fırsat verin, değil o köyün adını ezberlemek o köyün, Kabe'den daha mukaddes bir belde olduğunu dahi bileceğim" deseydi eğer... Tabii ki böyle bir alçaklık yapmadı.. O gün o çocuk, böyle cevap vermiş olsaydı savcı olacaktı! Bugün birileri, iri iri laflarla onlara "...şöyle alçaksın, böyle şerefsizsin" diye sayıp duruyorlar ya... Amandır siz siz olun o sahtekarlara sakın güvenmeyin... Güvenmeyin; zira: bugünkü bıyıklı kimi adamlar, o günkü bıyıksız halleriyle o cehenneme, sırtlarında kütük kütük odun taşıyorlardı! Medeni kanunu, ceza hukukunu, uluslararası ticareti ya da evrensel hukuku bilmediği için değil de... Korucuk Köyü'nün (hem de Erzurumlu olmasına rağmen) hangi ilçemize bağlı olduğunu bilmediği için savcı olamayan o genç, 15 Temmuz'da bir savcı olarak en önemlisi de vatanperver bir genç olarak köprüdeydi, tankın üstündeydi, üzerine çevrilmiş namluya karşı direniyordu. "Ülkem olmazsa, devletim olmazsa ben bir hiçim" diye düşünüyordu. Haksız da sayılmazdı hani.. Öyle ya; önünde Irak, Afganistan ve en acısı da Suriye örneği duruyordu. Korucuk Köyü'nün hangi il ve ilçemize bağlı olduğunu bilemediği için savcılık sınavını kaybetmesine kaybetmişti, ama en iyi bildiği şeyi yapıyordu: Vatana sahip çıkmak... Adı; Okan... bir buçuk yıl öncesine kadar metropol bir şehrimizde avukattı.. Çok lüks bir hayat yaşıyor, iyi para kazanıyor(du). Hani savcı olmuş olsaydı o gün, konforlu hayatını yaşayamayacaktı. Ama mesele bu değil ki... Okan, üniversite birincisi olarak girdiği sözlü mülakatta kendisine eğitimiyle ilgisi olmayan bir soru sorulmasını hala unutmuş değil. "Korucuk Köyü hangi ilimizdedir ve o ilimizdeki hangi ilçeye bağlıdır?" şeklindeki soruyu, bilenleri bütün millet acı çekerek gördü: Onlar; bu milletin üstüne kurşun sıktılar, bomba attılar jetlerle yaptıkları dalışlarla düşman saldırısını yaşattılar! Okan, o yıllarda savcı olmasına olamadı belki; ama o gün üzerlerine üniforma geçirmiş teröristlere karşı direnmek için her şeyi bir kenara iterek köprüye koşmuştu. Peki, bir emir üzerine bıyık bırakan o adamlar, yani saat sıfır ikiye kadar ortalıkta görünmeyen sahte kahramanlar neredeydi? Okan şöyle düşünüyor: O gün bana, sözlü mülakatta o soruyu soran adamlar ile bugün atıp tutan adamların bir kısmı aynıydı. O gün bıyıkları yoktu, bugün bıyıkları var! İki yıl önceydi Okan'a, " ..sen çok iyi bir savcı olursun, avukatlığı bırak gel sınavlara gir ve savcı ol" demiştim... Okan güldü. "Mehmet amca" dedi. "Seni çok seviyorum ama belli ki sen beni sevmiyorsun ki, bana kıyıyorsun" diye karşılık vermişti. İtiraz ettim ve şöyle dedim galiba: Okan, tabi ki ben seni seviyorum ve sana kıymıyorum. Ama sen de unutma ki, ülkemizin bize ihtiyaç duyduğu anlar vardır ve o anlar bazen bizim için hiç de müsait olmayan anlardır. Lakin mevzu bahis vatan olunca içinde bulunduğumuz şartların da geçmişte uğradığımız haksızlıkların da bir önemi olmaz. Çünkü vatan olmazsa biz olmayız. Okan, gözleri çakmak çakmak dinledi beni... Korucuk Köyü'nü bilmiyordu belki ama vatan sevgisi tüm yüreğini sarmıştı. Bunu da zaten 15 Temmuz akşamı köprüde ispatlamıştı. Yerinden kalktı ve asistanını dahili hattan arayarak, "... Zühal Hanım, savcılık sınavı için benim adıma başvuruda bulunun" şeklinde talimat verdi. Okan, İstanbul'un en güzel semtlerinin birinde oturuyor ve avukatlık yapıyor(du). Okan, lüks arabaya biniyor, lüks bir sitede yaşıyordu. Okan bütün bunların hepsini elinin tersiyle iterek, "...eğer bugün devletimin bana ihtiyacı varsa duramam" deyip, bir buçuk yıl önce Bağdat Caddesi'ndeki ofisinden çıkıp savcı olmak için sınava koşmuştu. Okan'a sormuştum, "sınavda ne sordular" diye... Neyse ki bu kez, "Korucuk Köyü hangi ilimiz ve ilçemize aittir?" diye sormamışlar! Okan, bugün Güneydoğu'da bir ilçe savcısı... Ve bu arada.. Dünkü bıyıksız amcaların bazıları yine o salondaymışlar, ama bu kez her birinin burnunun altında emanet gibi duran birer bıyıkları varmış! Velhasıl, Okan savcı oldu... Hem de lüks aracını, Bağdat Caddesi'ndeki ofisini bırakarak sırf, "vatanımın bana ihtiyacı varsa her şeyi teperim" diyerek... Okan dün beni aradı. Bir ricası vardı. "Mehmet amca" dedi. "Yıllar önce bazı bıyıksız adamlar beni sınavda elemişti, bir buçuk yıl önce de bıyıklı o aynı adamlar beni savcı yaptı. İyi de, biz bu adamlara ne kadar güveneceğiz? Misal; yarın şartlar değişirse bu adamların bıyıklarını kesmeyeceklerini kim garanti edebilir ki?" Sustum, yutkundum. Ve şöyle dedim: "Okan, umarım ki şartların ve sağlığın iyidir" Okan gülümsedi. "Anladım, Mehmet amca" dedi. Okan bir buçuk yılı aşkın süredir savcı... Okan'ın en büyük özelliği; vatanını, devletini ve milletini sevmesidir. Atatürk'ü de seviyor, Tayyip Bey'i de... Evrensel hukuka ve insan haklarına çok önem veriyor. AK Parti ile bir sorunu yok, ama AK Partili de değil hani... Okan, en çok sonradan bıyık bırakanlardan ve bir de ilk fırsatta FETÖ'cü olacaklarına inandığı eyyamcılardan korkuyor; üstelik bir savcı olarak... Okan korkmuş çok mu? Söyler misin be muhterem; bundan siz de ben de korkmuyor muyuz zaten? Geçenlerde bir dostum söyledi. Çok acıydı ama bi o kadar da gerçekti. Dedi ki: "Allah esirgesin şayet Tayyip Bey'e bir şey olursa bugün gördüğünüz şu kadroların bir kısmı en çok bir hafta içinde FETÖ'cü olurlar, hatta bunların bazıları da buldukları ilk uçakla Amerika'ya gidip el etek öperler" "Hayır, mümkün değil; olamaz böyle bir şey" diyemedim. Çünkü, 17-25 Aralık yargı darbe girişiminden sonra içlerinde AK Parti'nin en tepe yönetimindeki adamlar dahil, kimlerin neler söylediklerini duydum. Bu ülkede Okan'ın fedakarlığının onda birini bugünkü AK Parti kadroları yapmış olsa, size iddiayla söylüyorum ki ne FETÖ ne de PKK kalır... Başlıkta dedik ki, "aslında hepimizin hayatında O'na dair izler var" Umarım ki, hiç de yanlış bir yargıda bulunmamışızdır. Bu ülkede nice Okan'lar bugün FETÖ dediğimiz dünün "cemaat"i tarafından ziyan edildi, hayatlarının baharında küstürüldüler. Okan, şanslı olanlardan biriydi. Bir kaç yıl gecikmeli de olsa, hayaline kavuşmuştu. Fakat biliyoruz ki, bu ülkede bu şerefsizler yüzünden hayalleri açmadan solan binlerce Okan var... Madem 15 Temmuz bir milat oldu, şu halde hiç olmazsa bundan sonra vatanına devletine ve milletine bağlı yiğit gençler sırf Korucuk Köyü'nün adını bilmedikleri için ziyan edilmesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.