Vali Çiftçi vites yükseltti: Diyor ki: Erzurum adı, kimsenin payı değil; bir kültürün ortak paydasıdır
“Ben demiştim” demeyi asla hazzetmem. Ama bazen öyle bir şey oluyor ki, demek zorunda kalıyorum:
“Ben demiştim.”
Arşive girip baktım, on yıl önce yazmışım:
“İstanbul ve Ankara gibi illerde Erzurum Günleri adı altında kimi etkinlikler düzenleniyor, gıda pazarları kuruluyor, yeme içme stantları açılıyor, güya Erzurum’a dair yerel ürünler satılıyor. Kimsenin hevesini kırmak istemem, lakin bu etkinlerde birbiri ardına onlarca yanlış birden yapılıyor. Birilerinin bu istismara ya bir dur demesi yahut da kontrol altına alması gerekir.”
Vazifesini düzgün bir şekilde ve lakıyla yapanları tenzih ederek not düşmüşüm:
“Erzurum’un marka değeri o kadar kıymetli o kadar kıymetli ki, hazine çeki gibi istediğiniz yerde nakte çevirebilirsiniz. Bunu fırsat bilen kimi uyanıklar, Erzurum Günleri adı altında türlü şarlatanlıklar yapabiliyor.”
Neyse ki…
Çok geç kalınmış olmakla birlikte Erzurum Valiliği meseleye müdahil oldu ve bu furyaya bir hudut biçti:
“Bundan böyle kimse Erzurum adını kullanarak çeşitli şehirlerde dilediği etkinliği düzenleyemeyecek.”
Özeti tam olarak bu…
Elbette ki Erzurum adı, kendisini Erzurumlu hisseden herkesin müşterek adresidir, saygın bir etiketidir,
“Yalnızca Erzurum’da yaşayanlar Erzurumlu, başka diyarlarda olanlar Erzurumlu sayılmaz” diye ilkel bir anlayış olamaz.
Dedim ya, iyi niyetli ve halis duygularla yapılan bütün etkinleri ayrı tutarak söylüyorum:
Erzurum adı, son yıllarda çok acımasızca istismar edildi, istiskale uğradı, müptezel düzeylere düşürüldü.
Ankara’da tanık olmuştum.
Erzurum’la yakından uzaktan alakası olmayan bir uyanık gelip, o alanda bir stant kiralamış. Tavuk döneri yatay bir şekilde kesip, çağ kebap diye satıyordu.
Bir başkası üzüm pekmezini “Erzurum dut pekmezi” diye ahaliye kakalıyordu.
Daha neler, neler…
“Erzurum hurması” diye, Trabzon hurmasını satanları bile gördük!
Evet…
Basında bu meselenin üzerine ısrarla giden meslektaşlarım haklıydı.
İyi ki de ısrarlı yayınlar yaptılar. Zira bu işin cılkı çoktan çıkmıştı.
“Erzurum adı, kimsenin babasından miras kalan bir mal değil”
Doğru…
Doğru da…
Unutmayın ki… Erzurum adı, sizin de kıytırık çıkarlarınız uğruna heba edilecek bir emtia hiç değil.
Derneklerinize gelir elde etmek adına çıktığınız bu yol, artık Erzurum’un saygınlığını ayaklar altına alır oldu.
Hakikaten bu kepazeliğe bir son verilmeliydi…
Şehirlerin de telif hakları vardır ve o telif haklarının mirasçıları da o şehrin ahalisidir.
Kimseye, başka şehirlerde yaşamak, bir üstünlük ve bir yüksek irade hakkı vermediği gibi Erzurum adına ahkam kesme hakkı hiç vermez.
Çekip gittiği şehre otuz kırk yıl uğramayan, ama artık ölüm vakti gelenlerin, “Ben ölürsem vasiyetimdir, beni Erzurum’a defnedin” diyenlerden, o kadar bıktık ki artık Hüsamettin ağabeyinin ifadesiyle bu şehrin birileri için kabristan olmadığını hatırlatmak zorundayız.
Erzurum’a otuz yıl sonra gelip, “Benim gındıllik çevirdiğim, bilye oynadığım mahallem nerede” diye soran kimi hatıra meftunları var…
Niye sen bulunduğun şehirlerde sitelerde, gökdelenlerde, villalarda yaşıyorsun…
Ayağın toprağa basmadan evinden ofisine gidiyorsan ya…
Erzurum neden toprak damlara, suyu donan çeşmelere, kardan aşılamayan sokaklara hala mahkum yaşıyor olsun?
Niye?
Sırf senin fantezilerine cevap olsun diye mi?
Kışın bahçede buz tutan tuvalet, evlerinde tezek yanan ocaklar…
Sonra duygusal nöbetler ve acıklı türküler…
Diyorlar ki, “… Neredesin sen Erzurum, sokakların mayıs kokardı, evlerin damları kar yükünden çökerdi.”
Geçti efendiler…
Bir hayrınız varsa başımızın üstünde yeriniz var.
Yoksa artık düşün bu şehrin yakasından…
Bulundukları şehirlerde on binlerce seçmene sahip olmalarına rağmen kendi mahallerine muhtar bile seçemenler…
Oradan bize akıl veriyorlar, siyaset tayin ediyorlar…
Edep yahu…




YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.