1. YAZARLAR

  2. Mehmet ŞENER

  3. Erzurum, sen ne yaman bir çelişkisin?
Mehmet ŞENER

Mehmet ŞENER

Yazarın Tüm Yazıları >

Erzurum, sen ne yaman bir çelişkisin?

A+A-

Baltacılara ihtiyaç duymadan, kendi kurduyla kendi ağacını yiyip bitiren şehir…

Erzurum, sen ne yaman bir çelişkisin?

 

Çok da uzak olmayan bir geçmişte, şu federasyonların başkanları Erzurumluydu:

Geleneksek Spor Dalları Federasyonu… Başkanı: Fatih İstanbulluoğlu

Kayak Federasyonu… Başkanı: Dr. Özer Ayık

Dağcılık Federasyonu… Başkanı: Prof. Dr. Alaaddin Karaca

Atletizm Federasyonu… Başkanı: Milli Alet Fatih Çintimar

Okçuluk Federasyonu… Başkanı: Dilek Okuyucu

Boks Federasyonu… Başkanı: Eyüp Gözgeç

Curling Federasyonu… Başkanı: Prof. Dr. Kenan Şebin (Kenan hoca, hala federasyon başkanı ve Erzurum’un yüzakı olarak başarıdan başarıya koşuyor. )

Bu yazıyı, elbette ki durup dururken kaleme almadım.

Geçen hafta, Curling Federasyon Başkanı kıymetli hemşerimiz Prof. Dr. Kenan Şebin’in nazik bir davetine katılanlar arasında ben de vardım.

AK Parti İl Başkanı İbrahim Küçükoğlu, MHP İl Başkanı Adem Yurdagül, birbirinden değerli akademisyenler, gazeteciler cemiyet başkanları Ayhan Türkez, Musa Çakır oradaydı ve elbette ki gazeteciler…

Curling Federasyonu Başkanı Kenan Şebin, Curling’in hem dünya hem de Türkiye tarihini anlattı ve bu spor dalının ülkemizde giderek yaygınlaştığının altını kalınca çizdi.

Ne güzel…

Erzurum’da yapılan müsabakaların önemine değindi.

Kenan Şebin ve ekibinin hem yurtiçinde hem de yurtdışında elde ettikleri başarıları dinleyince, kendisiyle gurur duyduk.

Hoca, naif bir insan olmakla beraber esaslı da bir sporcudur.

Kar ve buz üzerinde yapılan bir spor olur da, Erzurum orada yaya kalırsa, bu bir ayıptır.

Biz yılın neredeyse yılın dokuz ayını boşuna mı kar ve soğuk altında geçiriyoruz!

İftihar edebiliriz: Erzurum bu alanda, hiç mi hiç yaya değil; bilakis lider pozisyonunda…

Dolayısıyla…

Kenan Şebin’i, yönetimini ve bu spor dalına gönül veren kıymetli sporcularımızı canı gönülden kutluyorum.

Gelelim bu yazının vermek istediği mesaja…

Yukarıda tek tek saydım. Vaktiyle Erzurumlu kaç federasyon başkanı olduğunu…

Şehir şovenizmi yapmıyorum.

Lakin ya bu şehrin ekmeğinin tuzu yok ya da Türkiye’de bu şehir kadar kendi evladını yiyen başka bir diyar…

Ayrıntıya girsem işin içinden çıkamam. Bu yüzden özet bir cümle ile meramımı izaha çalışayım:

Saydığım o federasyonların neredeyse tamamını, Erzurumlular eliyle kaybettik!

Yani bu şehrin evlatları birbirlerine kazık attı, birbirlerinin kuyusunu kazdı, birbirlerine olan sevgisizlikleri yüzünden başkasına erkete oldu!

Şimdi gel de otuz yıl önce Mustafa Çetin Baydar’ın, Palandöken’de yazdığı o muhteşem yazıyı hatırlama:

“Erzurum maraba bir şehirdir.”

Neyse o meseleye de girmeyelim. Çünkü çıkılmaz bir kuyu…

“Sayın genel müdürüm, bayiliği bana vermeyecekseniz eğer filancaya da vermeyin.”

“Filanca” dediği, Erzurumlu hemşerisi hatta arkadaşı!

“Sayın bakanım, ihale filanca şirkete kalmış. Siz bilirsiniz, ama bizden duymuş gibi olmayın, o firma iflasın eşiğinde.”

Bu şehirden öyle siyasetçiler çıktı ki, kamera şakası bile yanlarında az kalırdı:

“Filancanın genel müdürlüğüne karşıyız.”

Niye?

“Genel müdür olursa, yarın bir gün ilk seçimde bize rakip olarak vekil adayı olur.”

Canım yanarak hatta ne canımın yanması adeta ciğerimden bir parça koparılmışçasına söylüyorum ve bundan ötürü de utanıyorum:

Erzurum, riyakarlıkta menzil tanımayan bir şehir!

 

Bir şehir daha gösterin bana: Kendi evladının katili olan!

Niye bu şehrin insanı, hemşerisine karşı bu kadar nobran, acımasız ve ölümcül salgın gibi?

 

Ana slogan şu:

“Ben olmayacaksam, o da olmasın.”

Karadenizli de diyor ki, “Değil mi ki o it Karadenizli, o halde bizimdir.”

Geldiğimiz noktaya bakar mısınız?

Vaktiyle şu kadar federasyon başkanı Erzurumluydu, şimdi sadece bir başkan Erzurumlu…

Birader, vaktiyle biz sadece federasyon başkanlıklarını değil, yarınları kaybettik de senin haberin yok.

Osmanlı döneminde, İngilizler arasında bir deyim varmış:

“En iyi Osmanlı, ölü Osmanlıdır.”

Erzurum’un geldiği noktaya bakar mısınız?

“En iyi Erzurumlu, hemşerisinin ayağını kaydıran Erzurumludur.”

Erzurum…

Belediye bir büyük şairi kültürel faaliyetler kapsamında Erzurum’a davet ediyor.

Afişler basılıyor, davetiyeler dağıtılıyor.

Konferansa ramak kala, ilgili birim açıklama yayınlıyor:

“İptal ettik”

Niye, nasıl yani?

Cevap yok!

Sağcılık ya da solculuk nedir bilmiyorum; galiba ( Sağ eliyle tomar tomar doları rüşveti alırken, sağ eliyle taharet almayı çok büyük günah görenlerin… Solculuk da balya balya rüşveti sosyal belediyecilik üzerinden götürenlerin Anıt Kabir’de ağlaşırken kurduğu bir düzen.) anlaşılsın diye bu parantezi açtım.

O kıymetli şair niye tart edildi?

Olmaz ya. Acaba on yıl önce AK Parti hükümetini eleştirilen bir mesajı yüzünden mi?

Dertli söyleyen olurmuş ya…

Benim ki de işte o misal…

Diyanet İşleri Başkanlığı, yayınevleri üzerinde baskı kuracak:

“Yazılan mealleri önce ben göreceğim. Eğer onayım olmazsa o mealler yayınlanamaz.”

Çok şey diyeceğim de, yeni yasaya göre mahpus olmamak için sadece şunu soruyorum:

Ey Diyanet, Allah yalnızca sana mı hitap ediyor?

Vatandaşın tespiti şu:

“Camilerin, Diyanet Vakfı’na ve Kur’an kurslarına yardım toplama kumpanyası haline geldiği ülkemizde, hakiki anlamda bir Kur’an meali nasıl da itici değil mi?”

Biz de az şehir değiliz hani…

Ali Osman’da, iki hemşerimiz şeyhülislamdı:

Musa Kazım ve Feyzullah Efendi…

Feyzullah Efendi ve oğlunun Edirne’deki feci ölümleri çok ama çok ibretliktir.

Cumhuriyet tarihinde de yine şeyhülislamımız oldu (her ne kadar adlarına Diyanet İşleri Başkanı) dediysek de…

Ömer Nasuhi Bilmen…

Mehmet Nuri Yılmaz…

Ortaçağ’da kilise dayatmasına ve papazların zulmüne karşı baş kaldıran Hristiyan alimler, Engizisyon kurbanı oluyordu.

Diyorlardı ki:

“Ayın yüzeyinde leke yoktur. Sen teleskoptan bakarken eğer ayın yüzünde leke görüyorsan, o leke, senin gözünden kaynaklanıyordur. Üstatlar bize ayın yüzünde leke olmadığını söylüyorlar.”

“Çalmayacaksın. Haram yemeksin Beytülmale el uzatmayacaksın.”

İşte bu, yanlış bir tercüme…

Ama yanı başında, Allah ile aldatanlar için sınırsız bir özgürlük!

Toparlayalım artık. Ezcümle:

Marifet, buz üstende disk atmak değil. Marifet, dans etmektir!

Pervanelerin şampiyon olmaları gerekmiyor!

Ateşe koşsunlar yeter…

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.