
Okay Karacan Erzurum'a geliyor
Polislerle tartışmasıyla gündeme gelen Okan Karacan: "Artık 'Pardon' deme zamanı geldi"
Erzurum Güncel-Onu ilk kez 15 yaşımdayken ekranlarda görmüştüm… Best TV’de Sabah Neşesi adlı bir program yapıyordu. Okul zamanında öğlenci olduğum için babamla ekranın karşısına kurulup, kahkahalarla bizi güldüren adamı izliyorduk. Belki de babamla aramızdaki o iletişimi bütünleyen yaş farkını kapayıp babamla ortak bir noktada buluşmamı sağlayan biriydi… yıllar geçmişti biz ona çok alışmıştık. bağımlılık yarattı ailemde yıllar geçtikçe çok sevdik bizler onu. Liseden mezun olmuştum artık. Mezuniyetimizi kutlamak için gittiğim bir mekanda gördüm. Ekranda neşe içinde izlediğim adamla, bu kez karşılıklı kurtlarımızı döküyorduk. Bu arada o başarıdan başarıya imza atıyordu yaptıklarıyla herkesin neredeyse sevgilisi olmuştu. Sonra yıllar geçti aradan. Bir gün gazeteyi açtım ve yine ona rastladım. “Polislerin ‘Dur’ ihtarına uymadan kaçtığı” iddia edilmiş hatta bu olaydan sonra polislerle tartışma yaşamıştı. Bu olay üzerine herkesten uzaklaştı evine kapandı. Adeta çok utanmıştı sevenlerinin karşısına böyle haberlerle çıktığı için düşünmek istiyordu. Aslında tek başına kararlar alıp hayatını geri kalanını şekillendirmesi gerekiyordu. Dönüm noktasını yaşıyordu. Şimdilerde ise aldığı kararları bir bir hayata geçiriyor. Hepimizin yakından tanıdığı sevecen güler yüzlü tatlı dilli şovmeni Okan Karacan’dan bahsediyorum. Ekranlardan uzak olsa da bu aralar farklı işler yapıyor. Mesela ağırlıklı olarak basketbol sporunda yıllardır etkin olan sporcu menajeri Orhun Gencer'le beraber sporcu menajerliğini üstleniyor. Pascal Nouma ile radyo programı sunuyor, film senaryosu yazıyor ve birçok açık hava organizasyonunu yürütüyor. Yani kısacası şov yapmaya devam ediyor. Onunla Beşiktaş’ta şirin bir kafede buluştuk… Neşesini, enerjisini kaybetmemiş o adam yine karşımdaydı. Yaşadığı olaylardan, TRT’de neler olduğundan, yeni projelerinden 44 kilo verişine kadar pek çok konuya değindik… BEGÜM ÇELİKKOL/ HABERTURK.COM Polisle yaşadığınız tartışmadan sonra uzun süre eve kapandınız. Bu süreç içinde neler yaptınız? Yaklaşık bir ay kadar toparlanma süreci yaşadım. Bu süreç içerisinde beni sevenleri çok üzdüğümü düşündüm. Hem beni sevenleri, hem ailemi hem de kendimi üzdüm. Tam bunları toparlamak üzereyken bir hafta sonra ortağımı, çok sevdiğim bir ağabeyimi, birlikte yolda yürüdüğümüz, 37 yaşındaki arkadaşımı trafik kazasında kaybettim. O da ikinci bir yıkım oldu. Bir ay kadar da kendimi dinleme süreci geçirdim. Bu süreden sonra “Artık bir karar almam gerekiyor, yeniden yola çıkmam gerekiyor. Ya ben bu işi bırakmalıyım ya da başka bir iş yapmalıyım. Bunun sorumlulukları var” dedim. Çok basit bir konu abartılacak hale geldi. Kendi evimin önünde çok talihsiz bir olay yaşadım. O ortamda basının olması, ortamın gerilmesinden dolayı böyle bir şey oldu. Sonra düşününce polislerden özür diledim. Bunu da atlattım. Çıkıp, yaptığım işlerle özür dilemek zorundayım. Artık, insanlara “Pardon” deme zamanının geldiğine inanıyorum. Bu olaylar nedeniyle TRT ile bağlantınızın kesildiği söyleniyor. Bir taraftan da “Okan Karacan ayak oyunlarının kurbanı oldu” diyor. Bu olayın aslı nedir? Bunlar sadece iddia. Ben hiçbir şeyin kurbanı olmadım. Bir karar almam gerekiyordu. Orası devletin televizyonuydu. Bu doğrultuda bir program yapsaydım, hem ben yıpranırdım hem oradaki büyüklerim yıpranacaktı. Oraya iş yapmak isteyen ve benim pozisyonumda olmak isteyen binlerce insan var. Ben oradayken de geliyorlardı. Ben çok hassas bir yerde çok başarılı bir iş yapıyordum. Böyle bir olay olunca da bir takım kişilere, bir takım kozlar vermiş oldum. Oradakilere, “Böyle bir adama neden sahip çıktınız?” diyebilirlerdi. Ama biz hiçbir şey yapmadık, ben de oradaki ağabeylerime bana bugüne kadar verdikleri katkılar için teşekkür edip, uzun soluklu bir tatil yapmak istediğimi söyledim. Sağ olsun arkadaşlar bana bir telefon açıp da, “Okan ne oldu?” demektense, kendi kafalarına göre olayın gidişatını yorumlayarak haberler yaptılar. Bunlar çok kırıcı şeyler, sonuçta bizim kariyerimiz söz konusu. Özellikle bir takım şahsi olaylarda yorum yapmak yanlıştı. Mesela biri “Okan Karacan’ın karakol şovu’ yazmış. Ben on beş yıldır Türkiye’de şov yapıyorum, bunu yazmıyorlar. Karakoldaki olayları yazıyorlar. Ehliyetinize ne kadar süreyle el konuldu? Şimdi olay yargı sürecinde. Bununla ilgili kesinleşmiş bir şey yok. Yargılama sürecinin seyrini bozmamak adına bu konuyla ilgili konuşmak istemiyorum. "HALKLA İÇ İÇEYİM" Sizin müthiş bir araba merakınız varmış. Garajınızda hiç kullanmadığınız arabalar bulunuyormuş. Şu anda onları kullanmamak nasıl bir duygu? Dikkat çekmemek ve tepki almamak için çok uzun zamandır araba kullanmıyorum. Ben her şerde bir hayır, her hayırda da bir şer olduğuna inanan birisiyim. Bir de çok yakın bir arkadaşım trafik kazasında hayatını kaybetti. “Arabalarla işim yok” dedim. Toplu taşıma araçlarına biniyorum, taksileri kullanıyorum. Uzun zamandır da çok büyük bir hata yapıyormuşum. Halkla iç içe olma fırsatımız oldu. Çok eğleniyoruz. Arabalarımın bir kısmını tasfiye etmek zorunda kaldım. Bu konuda da Allah bana yardımcı oldu. Birçoğunu tanıdık dostlarıma verdim, satışını yaptım. Görüyorum birçoğunu… “Halkla iç içeyim” dediniz ya… Halk açılımı yaptınız sanırım… Aynen öyle oldu, halk açılımı yaptım… YENİDEN RADYOYA DÖNÜŞ Devam eden projeleriniz neler? Neler yapıyorsunuz bu aralar? Ben radyoculuğa geri döndüm. Türkiye’nin ilk taraftar radyosu 1903radyo.com’da yayın yapıyoruz. Yayın yaparken web kamerasını açıyoruz. Stüdyonun içerisini canlı olarak izleyebiliyor dinleyicilerimiz. Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi, haftada üç gece 21:15’te bir gece şovu yapıyoruz. Radyoculuğa geri dönmeyi istemiyordum. Burada Beşiktaş olması birinci sebep. Genç arkadaşlar, “Radyocu olmak için ne yapmamız lazım?” diye soruyorlar. Önce o yoldan bizim gitmemiz lazım. Ben de gittim. 2007’den bu yana 3 sene geçti, bakıyorum hala gelip de bir şey yapabilen genç arkadaşlar olmadı. Geri dönme kararını bu yüzden de aldım. Bir de bunca yıllık bilgi birikimimi gözler önüne serebilmek için yapımcılık yapmam gerektiğine inanıyorum. Bir gün gelecek, sahnelerden emekli olacağım. Emekli olunca, ikinci bir işim olsun istedim. Bununla ilgili kendi kendime sorular sordum ve en zorundan başladım. Kuzey Irak’ta Erbil’de İsmail YK’ya bir stadyum konseri organize ettim. 35 bin kişi katıldı. İzdihamlar oldu. Can ve mal güvenliği olmadığı için konser yarıda kaldı. Zor bir organizasyonun altına imzamızı attık… Tepkiler nasıl oldu peki? Orada bir savaş oldu. Savaştan çıktılar. Oradaki insanlar çok sağlıklı insanlar değiller. Yıllardır savaşın içindeler. Bazız sosyal aktiviteleri öğrenecekler, zamana ihtiyaçları var. O bizi çok iyi karşıladılar. Çok güzel davranıyorlar. Son olaylar oldu, ben TRT ile ara verdim, kafalar karıştı. Dolmabahçe’de bir kahvaltı oldu. O kahvaltıya değerli büyüklerimiz çağırıldı, genç arkadaşlar da vardı. Gönül İsterdi ki TRT’nin sabah programını sunan birisinin de orada olmasını. O toplantının yansımalarına baktım. Bülent Ersoy VIP’ten geçmek istediğini söyledi. “Alişan, harçlık istiyorum askere gideceğim” dedi. İbrahim Tatlıses, “Ben arabamı içeri sokamıyorum, Funda Arar neden sokuyor?” gibi şeyler oldu. Belki de yeni bir ortamdı. Başbakan’da açılımla ilgili açıklamalar yaptı. Ben de açılıma benim de katkım olsun, “Bizim kültürümüzü oralara götürelim” dedim. Elimden bu geliyordu, başardık. Oranın en popüler televizyon programlarından birine katıldım ve ekranda kolbastı oynadım. Bunu özellikle yaptım. Hiç olmayacak iki uç noktayı bir araya getirmeye çalıştım. Onlar çok güzel tepkiler verdiler ama konser alanında yeterli güvenlik önlemleri almamıza rağmen sahneye çıkma isteği, İsmail YK’yı öpme istekleri geldi. Şarkı söylerken 35 bin kişiye bunu yapmak imkânsız. Oranın güvenlik anlayışıyla bizimkinin arasında fark var. İsmail’in hayranının yaralandığını görünce kendisiyle ortak bir karar aldık, sekizinci şarkıdan sonra konseri iptal ettik. İsterdik ki orada 100 şarkı söyleyelim. Ama yolumuz açıldı. Çok güzel alışverişler yapacağız oradakilerle, sanatçıları oraya götüreceğiz. Aradaki kırgınlıkların kalkması lazım. Bazı çevreler “Okan ne yapıyor?” dedi, yanlış anladı. Biz savaştan değil barıştan yanayız. Orada da bizim bu barıştan dolayı bir problem yok. Pasaport kontrolünde iyi karşılanıyorsunuz, çarşı Pazar magazinleri çektik. Çok güzeldi. SİNEMA FİLMİ GELİYOR Bir de sinema filmi çekecekmişsiniz… Evet ama ona şöyle bir zamanımız var. Açık hava organizasyonlarımız devam ediyor, yoğun bir sürecin içindeyiz. Pascal Nouma ile aktivitelere katılıyoruz. Kendime ayırdığımız zamanımızda genç ekibimle senaryo çalışmaları yapıyoruz. Ekibimi yeniledim. Komedi filmi yazıyoruz. Uzun zamandır aklımda olan bir proje. Dört tane dolandırıcının, fırlamanın başından geçen bir hikâye. Bu Ramazan’dan sonra olacak. Ramazan’da çok farklı projelerimiz var. Kuzey Irak, Erbil, Mardin, Kayseri ve Erzurum’u kapsayan bir rota çizip bir Ramazan programı yapmak istiyorum. Yapımcılığa hızlı başladık. İhsan Arslan ile Showmax’e bir Talk Show hazırlıyorum. O da Haziran’ın ikinci haftası yayına girecek. Bunlar Ramazan Bayramı’na kadar bunlar rayına oturtacağız. Ramazan Bayramı’nda da filmi çekip sezon ne zaman uygun olursa vizyona vereceğiz. Kendinize nasıl zaman ayıracaksınız? Uyku, dinlenme yok mu? Filme katkı yapınca kendime zaman ayırmış oluyorum. Zaten uyku düzenimde sorun vardı. Sabah yayına çıksam, ne yapacağımı bilemiyordum. O yüzden şimdi ona göre bir ev ortamı, genç bir ekip kurduk. Eğlene eğlene, tadını çıkara çıkara çalışıyoruz. PASCAL NOUMA'NIN MARADONA'SI Pascal Nouma size “Maradona” diyor… Kendinizi benzetiyor musunuz? Maradona’nın çok enteresan bir özel hayatı var, benimle onun örtüşmesini hiç istemem. Benim de talihsiz olarak başımdan geçen bir şey var. Dört gün sürdü, o da dosyaların fazla olmasından kaynaklanıyor. Böyle bir suçum olsaydı şu an yanında oturmuyor olurdum. Böyle bir faaliyet gösterseydim Miami’de teknede geziyor olsaydım. Kullansaydım uyuşturucu, bir yıl aralıksız sabah programı yapamazdım. Şeker hastası olup da şeker ilacımı kullanamazdım. Hayatta olmazdım. Bazı şeyleri öğreniyorum, gencim. Basın da benimle birlikte öğreniyor. Ben bir annenin evladıyım. Bir annem var. Bu çok zor. Ben bazı şeyleri kaldırabiliyorum. Profesyonel bir futbolcu sahaya çıkıyor, karşı takımın taraftarları küfrediyor ama o futbolcu umursamıyor. Ben de öyleyim. Ben hala annesiyle, babasıyla oturan biriyim. Gerçekten çok zor. Maradona konusuna gelince, o da kabına sığmayan, huysuz biri, ben de öyleyim. Elle attığı golde bile “O tanrının eli” diyebilecek zekâya sahip bir insanım ama o yanıtını kabul etmiyorum. Çünkü tanrının öyle işlere karıştığını sanmıyorum. Maradona’nın kariyeri açısından ben de onun gibiyim. Saçlarım çok uzundu Pascal’la ilk tanıştığımızda. Bir ara 44 kilo fazlaydım, onları verdim… NASIL KİLO VERİYOR? Evet ya! Siz bunu nasıl yaptınız? Bana da tavsiyeniz var mı? Var. Kelepçeden, balondan, saçma sapan ilaçlardan uzak durmanız gerekiyor. Bir dahiliye uzmanı ve beslenme uzmanıyla otokontrollü bir şekilde çalışıp, dengeli beslenip, spor yapmanız gerekiyor. Erhan Göksel’in de ilk başta kelepçeden vefat ettiği söylendi… İnsanlar, kızabilir bana. Ama ben bu tür çözümlerin kilo vermeye yönelik değil de, çok ciddi bir sağlık probleminiz olur, aniden kilo kaybedip, ameliyat olmanız gerekiyordur gibi durumlarda kullanılacak yöntemler. Sağlıklı bir şey değil. Gün içinde neler yapıyorsunuz bunun için? Çok fazla hareket ediyorum. Kilolu birine ağır gelebilecek yürüyüşler yapıyorum sabah yedi ile sekiz arasında. Gün içinde, tavuk, balık, bol sebze tüketiyorum. Sıkıştığım zaman meyve yiyorum. Tatlı ihtiyacımı karşılayamıyorum. Şekerimi hep 90’da tutmam gerek. Kuru kayısı, incir gibi yiyecekler tüketiyorum bazen. "BKM MUTFAK ÇOK İYİ, BENİMLE BİLE DALGA GEÇTİLER" Şahan Gökbakar’ı beğenmediğiniz söyleniyor… Yok. Ben bugüne kadar hiç söylemedim. O özünde çok iyi, hırslı, genç biri. Birçoğuna göre, benim kuşağımda çıkan arkadaşlara göre çok şanslı biri. Allah da ona böyle bir güzellik nasip etti, iyi kullansın. Minik bir kırgınlığım olmuştu ona. Ankara’dan geldiğinde demo programı çekiyordu ve konuk arıyordu. Ben de ona konuk olarak gittim. Ona destek oldum ama aynı sakinliği göremedim ondan. Birkaç kez davetlerde yan yana geldik. Şans konusunda bakarsanız hepimizden şanslı. Kimleri beğeniyorsunuz bu alanda? Herkes kimi beğeniyorsa ben onu beğeniyorum. Nejat Uygur’u beğeniyorum. Onun izinden gitmeye çalışıyorum. Yıllarca ailesini topladı, turnelere gitti, hep bildiği işi yaptı. Kimi zaman cemiyet hayatının ender isimlerinden takdir göremedi. Hep halkla iç içeydi. Yıllarca aynı semtte bir tiyatrosu oldu. Gün geldi, rahatsızlandığı zaman Başbakan, Cumhurbaşkanı yanına gitti. Amacına ulaştı. Allah bize de onun gibi bir duayen olmayı nasip etsin. Ben halkla iç içe olmayı, onları eğlendirmeyi daha çok seviyorum. Bazıları, “Ben oraya gitmem” der, ben giderim. O yüzden Nejat Uygur bana çok daha bir model gibi geliyor. Biz Ferhan Şensoy, Zeki Alaysa- Metin Alaysa ile büyüdük. Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan çok iyi. Ama son zamanlarda en çok BKM Mutfak’a gülüyorum. Benimle bile dalga geçtiler. “Şu çok kötü” demiyorum. Şafak Sezer, çok iyi gidiyor… Ama sizin enerjiniz çok farklı… Biri bir yere gidiyor, ortamda on kişi oluyor, “İzdiham” diyorlar. 23 Nisan’da Kayseri’deydim. 9 bin 500 çocuk geldi. Biz bunları abartmıyoruz, mütevazı bakıyoruz. Ben biliyorsam, arzu ettiğim parayı kazanıyorsam sorun yok. Takdir seyircinin, en büyük takdir Allah’ın. Ben Allah inancı çok olan biriyim, inşallah yolumuz bundan sonra da açık olur… "ESRA CEYHAN BENİ LANETLİ ADAM OLARAK İLAN ETTİ" Aklıma geldi şimdi. Sizin Sezin Erbil ve Alişan ile ilgili bir mevzunuz olmuştu. O olayın başı, sonu nedir? Hiçbir zaman bütün bir hayatım boyunca arkadaşlarımı ayırmadım. “Bunlar muhabir, bu kameraman, arkadaşlarım” dedim. İş arkadaşı olarak gördüm onları. Bizim Şarkı Söylemek Lazım isimli bir programımız vardı. Onun da bir eğlencesi yapıldı. Eğlencede bazı arkadaşlarımın araba kullanmasının o sırada doğru olmayacağını düşündüm. Bende de minibüs vardı, “Arkadaşlar arabalarınızı kullanmayın, ben sizi bırakırım” dedim. Her zaman derler ya birinin başına iyi niyetten gelir. Benim de erken kalktım. Vedalaştım. Çok sevdiğim muhabir bir arkadaşım, Deniz Altuntaş, kameralar da yoktu. Mikrofonu yöneltti, “Sezin Erbil ile Alişan ayrılmış. Ne diyorsunuz?” dedi, ben de şaka yapıyor zannettim. Ben de şakaya şakayla karşılık vermek için, “Oh be iyi oldu. Gelinliği evde duruyor” dedim. Ben farkında olmadan, bu işten ekmek yiyen arkadaşlarıma çok önemli bir malzeme verdim. Onlar da bunu kendi istedikleri gibi değerlendirdiler. Ertesi gün bir baktım Sezin ve Alişan ayrılmış. Sonra ortalık karıştı. Ben Alişan’ı şarkıcı olarak biliyordum bir baktım, mafya gibi durdu! Tehdit etti. Alişan hala bir şarkıcı, tuhaf bir şey oldu. “Ben basın toplantısı yapacaktım, ondan önce niye konuştun?” diye telefonla aradı. Ondan sonra özür diledim, patavatsızlık yaptım. Mehmet Ali Bey’in menajeri aradı, ondan sonra da “Benim bu konuyla bir alakam yok. Yanlış anlaşılma oldu” dedim. Ama akıllar karıştı, Esra Ceyhan beni lanetli adam olarak gösterdi. Olan bana oldu. Kız arkadaşım beni terk edip, İngiltere’ye gitti. İki senedir, özene bezene, nakış gibi işlediğim ilişkimi kaybettim. “Sen ne yapıyorsun?” dedi, haklı olarak. Bir de ben komedyenim. Böyle talihsizlikler yaşadım. Şimdi kiminle nasıl konuşacağımı, kime nasıl davranacağımı öğrendim. İş arkadaşlarımın nasıl sınıflanacağını da öğrendim… Son olarak eklemek istedikleriniz? Biz radyoya ve organizasyonlara devam edeceğiz. Son üzücü olaylardan dolayı, herkesi üzdüğüm için, polis teşkilatını da üzdüm. Kendime hâkim olamadım. O akşam da özel hayatımla ilgili detaylandıramayacağım, ağır ve zor şartlarda kötü bir gece geçirmiştim. Çok üzgünüm, herkesten özür diliyorum. “Üzgünüm” yazılı bir tişört giymeyi düşündüm ama gerek olmadı. Yoluma devam ettiğimi ve işlerimin çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Bundan sonraki dönemlerde çok güzel projeler olacak. Çok güzel bir televizyon programı hazırlıyoruz. Bekleyin…Haber Türk
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.