1. HABERLER

  2. SİYASET

  3. Toprak ve yeşil dostu siyaset sahnesinde
Toprak ve yeşil dostu siyaset sahnesinde

Toprak ve yeşil dostu siyaset sahnesinde

Erzurum Güncel- O, yeşile ve toprağa sahip çıkmak için çok farklı bir politika izledi… Diğerleri eylemdeyken ikili görüşmelerle...

A+A-

Erzurum Güncel-

O, yeşile ve toprağa sahip çıkmak için çok farklı bir politika izledi… Diğerleri eylemdeyken ikili görüşmelerle ya da mahkeme koridorlarında mücadele verdi. 10 yıl süren TEMA serüvenine siyaset sahnesinde yer almak için nokta koydu. Türkiye’nin en etkin temsilcisi olan Işıl Bedirhanoğlu ile siyaset kararını ve neler yapmak istediklerini konuştum. Keyifle okumanız dileğiyle…

 

 

 

O kadar etkili bir temsilcilik yaptı ki artık herkes onu ‘yetkili’ sanıyordu…

“Işıl, yetiş ağaçlarımızı kesiyorlar”

“Işıl, toprağımız elden gidiyor”

 “Işıl, derelerimiz akmaz oldu”

 

 

 

Her yerden telefonlar alıyordu… Toprağa, yeşile ve Erzurum’a olan sevdasıyla her arayana el uzattı, TEMA’yı seferber etti. Valiyi, Kaymakamları, Belediye Başkanlarını karşısına aldı. An geldi yol arkadaşlarıyla, an geldi tek başına mücadelesini sürdürdü.  öyle bir hal aldı ki Genel Merkez onu Temsilciler Danışmanlığı görevine getirdi. çünkü o diğer çevrecilerden daha farklı bir politika izliyordu… Her şeye itiraz etmedi ama her şeyi de kabul etmedi. Başarısı karşılıksız da kalmadı. Türkiye’nin en iyi genç TEMA ödülünü dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in elinden almıştı. 10 yıllık TEMA Temsilciliğine siyaset yapmak için noktayı koydu. Toprak ve yeşil dostu Işıl Bedirhanoğlu ile keyifli bir söyleşi yaptım. Beğenerek okumanız dileğiyle…

 

 

 

Yeşil sevdasıyla başlayalım… Bu sevgi nasıl doğdu?

 

 

 

Bu bir yetiştirilme tarzı… Beni anneannem büyüttü. 6 yaşına kadar onunla birlikteydim. O her zaman başkalarının hakkına saygı duyarak yaşamayı öğretti. Ama bunu yaparken söylemlerle değil, hareketleriyle, yaptıklarıyla anlattı. Bu başkalarının içinde tüm canlılar vardı. Yemek yapardı, ‘hadi bu kuşların hakkı’, ‘hadi bu kedilerin, köpeklerin hakkı’ diye masamızdan hep başka canlılara yiyecek taşırdım çocukken. Onunla birlikte çok uzakta diktiğimiz ağaçlara kovayla su taşırdık. Büyütmek için elimizden geleni yapardık. Sessizlerin sesiydi o. Ama bunu kendi başına yapmaya çalışıyordu. Ben de bir fırsat buldum. Tüm bu öğrendiklerimi uygulayabileceğim en doğru yerin TEMA olduğunu düşündüm ve çalışmaya başladım. Bunu yaparken de insanlar dışındaki canlılara, kendilerini koruyamayacak canlılara hizmet ettim. Yeşil hikâyem böyle başladı.

 

 

 

 

 

 

TEMA’nın gözbebeğisin, bunu nasıl başardın?

 

 

 

TEMA’ya 1999 yılında üye oldum. üniversite sıralarında gönüllü olmuştum. O zaman öylesine üye olduğum ama sonrasında benim kendimi gerçekleştirebileceğim, öğrendiklerimi uygulayabileceğim alanın burası olduğunu anlayınca hizmete başladı. üniversitedeyken bir slayt makinesi vardı, çok yoksulluklar çekerek çalıştık. TEMA bugün çok önemli bir noktada ama o yıllarda hiçbir şeyimiz yoktu. Ben ilk olarak öğrenim gördüğüm Eğitim Fakültesi’nde tüm hocalarımın kapısını çalıp, ‘Bir dersinizi bana verir misiniz, TEMA’yı anlatmak istiyorum’ dedim. Onlarda bana inanılmaz destek verdiler. İlk işim buydu. İnsanlara TEMA’yı anlattım. Gönülden yaklaşınca çok ciddi gönüllüler toplamaya başladım. çok aktif bir şekilde işlerimizi yürütürken, Türkiye’nin en iyi genç TEMA ödülünü dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in elinden aldım. Bu benim için çok onur verici bir şeydi. Bunu yaparken biz sadece 8 kişiydik. 8 yol arkadaşın hepsi çok saf duygularla, kendimizi Vakfın adamış olduğu kurlarla adayarak çalıştık. Daha sonra üniversite bitince öğretmenliğe başladım. İlk görev yerim Pazaryolu ilçesinin Kılıç köyüydü. TEMA bana Pazaryolu ilçe sorumluluğu görevini verdi. Benim için kolay bir işti. Daha sonra Erzurum Ilıca’ya atandım, bu süreçte çok sayıda projede yer aldım. Bir anlamda ocakta pişiyorsunuz, bu çok önemli bir şey. Bu arada Vakfın Temsilcisi istifa etmişti.

 

 

 

 

 

 

Hayrettin Bey, ‘Benim hayalimsin’ dedi

 

 

 

Hayrettin Bey (Karaca) telefonla aradı ve ‘Erzurum İl Temsilciliğin hayırlı olsun’ dedi. Ben yapabilir miyim acaba dedim. çünkü çok gençtim. Hatta o dönemin Vakfı Genel Müdürü benim temsilciliğime itiraz etti ve ben de bunu haklı bulmuştum. çünkü gencim, hata yapma ihtimalim çok yüksek. Sonuçta ulusal değil uluslararası alanda kendini ispatlamış bir vakfın temsilciliğini yürüteceksiniz. Zor bir görevdi o yaş için. Ama Hayrettin Bey çok diretti, ‘benim hayalimsin’ dedi. ‘Sen benim hayallerimi gerçekleştirmekle yükümlüsün’ dedi ve beni temsilciliğe atadı. Hayrettin Bey’in bende inanılmaz bir yeri vardır. Benim okuduğum kitaptan, kıyafetime kadar karışan, müdahale eden bir isim o. Hemen her gün telefonla konuşup, bilgi aktarımında bulunurdum. Bende böyle bir emeği var. Türkiye’nin en genç TEMA temsilcisiydim. Aldığım bu zorlu görevi doğru yürütmek için büyük çaba harcadım. Olaylar kendiliğinden gelişmeye başladı. Bir yerde artık o kadar etkin hale geliyorsunuz, sizi yetkili zannediyorlar. Birisi telefon açıp, ‘şurada ağaçlar kesiliyor, çabuk durdurun’ diyorlar. Tabi bizim böyle bir yetkimiz yok. Gidip sadece uyarılarda bulunabilirim ama bunu da başardık. Bizi destekleyen gönüllüler sayesinde, basının desteğiyle bunu yaptık. Bakın Dünya’nın, Türkiye’nin her yerinde etkinlikler yürütülüyor ama hiçbiri Erzurum kadar ses getirmiyor. Bunda çalışma arkadaşlarımın ve basının büyük bir etkisi oldu.

 

 

 

“İnce noktayı çok iyi korudum”

 

 

 

TEMA Vakfı’nın bir kuralı vardır. 2006 yılında TEMA’nın 11 yıllık gelecekteki planlarını yaptık. Neler olur, nelerle karşılaşabiliriz diye. TEMA’da başlangıçta ikna edebileceğimiz noktalara bakmamız gerektiğini konuştuk. önce karşı tarafla sakin bir konuşmak gerekiyor, karşı tarafı anlamak ve onun tepkisine göre hareket etmek gerekiyor. Bu durumlarda ben bu ince noktayı çok ciddi korudum. Tüm bunlar etkin olmazsa basın yoluyla halkla paylaşıp gönüllülerimizin desteğiyle ses çıkardık. Tüm bunlardan sonuç alamadıysak hukuki bir mücadeleye girdik. Ben en çok şundan korktum TEMA Vakfı’nın adını kullanarak bir yerlere gelmek ya da başka birinin adını kullanmak. Hayatımda hiçbir zaman dayım olmadı, her şeyi mi tırnaklarımla kazıyarak elde ettim. Ben TEMA’dan değil de TEMA benden yararlansın istedim hep ve bunu sağladım. Belki de buna çok dikkat ettiğim için her şey iyi gitti. İnsanların gözünde de farklı bir yere oturdum.

 

 

 

 

 

 

Niye siyaset yapmak istedin?

 

 

 

Şimdi 10 yıldır bir STK’nın başındayım. Yapabileceklerimi gördüm. Nereye kadar çalışabiliyorum, ne yapabiliyorum biliyorum. Artık başka bir kanalda çalışmalar yürütmek istiyorum. Daha etkin, daha fazla söz sahibi olabilen ve kararlar verirken de kendi keyfime göre değil gerçekten insanların istediği şekilde olması gereken boyutta yürütmek istiyorum. Siyasete girmek zor bir karardı benim için. Her zaman söylüyorum söyleyeceğimde; birileri için siyasete girmek zevkli, eğlenceli olabilir ama benim için çok korkutucu çünkü hiç bilmediğim bir alan. çok zor bir deneyim ve gerçekten zora adayım.

 

 

 

 

 

 

Neden Ak Parti?

 

 

 

Ben çalışmak istiyorum. Ak Parti’de bir kural var. Bu uygulanacak mı uygulanmayacak mı diye çok merak ediyordum. üç dönem kuralı. O insanlar yıllardır siyasetin içinde olan insanlar ve böyle devam edecek mi diye düşündüm. Uygulanacak olması beni inanılmaz etkiledi. Demek ki gerçekten bir değişim ihtiyacı var. İnsanlar hep aynı insanlarla olmak istemiyor. Bu isimler neler yapabiliyor görebiliyorsunuz ilk dönemi de ikinci dönemi de… Ama bir süreden sonra yönetici körlüğü diye bir şey var. Dünya’da ve son yıllarda Türkiye’de de sık sık konuşulan bir kavram var: Yönetim planının düzgün yapılması. Burada yönetici körlüğü çıkıyor karşınıza. Aynı yerde 5 yıl boyunca kalıyorsanız, körlük başlıyor. Bunun önüne geçilmesi lazım. Bu noktada ben yeni bir yüzüm ve tabiri caizse köle gibi çalıştırılmak istiyorum. çünkü bu potansiyele sahibim.

 

 

 

“Her şeye itiraz etmem her şeyi de kabul etmem”

 

 

 

Benim için bir sorun yok. çünkü HES ya da ağaç kesimi, yeşil alanların farklı alanlara, 2B ile orman arazilerinin dönüştürülmesine itiraz ederken bir yandan da hükümetin havza planlamasını inanılmaz destekledim. Bu çok özel bir yasa aslında. Dünya’nın uyguladığı Türkiye’nin de bir an da geçebileceği bir yasa değilken, Ak Parti bunu başardı. Kalkınma Ajansları kuruldu, önceden merkezi sistemde ‘şuraya şu kadar, şu olacak, şuraya bu olacak’ şeklinde sanki Ankara’da yaşıyormuş gibi planlama yapılır, diğer illerde de uygulanırdı. Ağaç bayramlarında herkes fidan dikerken, biz karın altında yaşıyorduk. Havza Planlamasında bölgesel iklim şartları, topografik yapı gibi bütün planlamalar yapıldıktan sonra tarımsal faaliyetlerin yapılmasıyla ilgili bir planlama var. Bu mükemmel bir projedir. Yine en önemli bir konu tarım arazilerinin miras yoluyla parçalanması buna da engel koymuştur. Tarım arazilerinin ürünlerini paylaşabilirsiniz diyerek mucizevî bir yasa getirmiştir. Dolayısıyla ben her şeye itiraz eden ya da her şeyi kabul eden biri değilim. Doğruysa, bilimsel açıdan destekleniyorsa sonuna kadar arkasında dururum. Bunu kim yaparsa yapsın. Siyasete girdiğimde şöyle bir avantajım olacağını düşünüyorum bu yasalar çıkarılırken en azından ben itirazlarımla ya da alternatifler sunarak daha etkin bir yasa çıkarılmasında pay sahibi olabilirim.

 

 

 

TEMA Vakfı Genel Merkezi aday adaylığınızı nasıl karşıladı?

 

 

 

Bana direkt ‘tercihini hangi partiden yana kullandın’ oldu. Bu beni çok mutlu etti çünkü biz hiçbir zaman siyaset konuşmayız. Biz de kim hangi partiye oy verir ya da destekler bilmeyiz. çünkü biz çok uzaktık. Her zaman Hayrettin Bey’in de çok istediği bir şeydir bu. Ayrıca özellikle benim siyasete girmem konusunda çok ciddi desteği olmuştur.

 

 

 

 

 

 

Sizce Erzurum’un en önemli sorunları neler?

 

 

 

Erzurum’un oluşturulmuş bir kimliği yok diye düşünüyorum. Erzurum kimliksiz bir şehir, nasıl kimliksiz? Şimdi bakın, Erzurum’da kış şartlarını doğru kullanmak adına bir tercih yapıldı ve kış sporlarıyla ilgili birçok tesis kuruldu. Bir kere bu bir kimlik oluşturmak adına önemli bir şey ancak bunun dışında başka bir şeyden bahsedebilir misiniz çok az. Mesela Mardin… Farklı kültürlerin olduğu bir şehir olduğunu biliyoruz. O şehirde de bu yönde planlamalar var, bir karakteri, bir kimliği var. Erzurum’un en büyük eksiği bu bence. Sadece kışa endeksli bir hayatımız yok bizim. Erzurum’da kalkınmanın kırsal alandan olacağına inanmamız gerekiyor. Hayvancılık bir diğer mesele… Erzurum’un arazisinin yüzde 67’si mera. Erzurum zaten benim üzerimde hayvancılık yapın diyor. Böyle bir fırsat varken bunu niye daha çok geliştirmiyor, bununla bir kimlik sahibi olmuyoruz. Halkın da para kazanabileceği çok önemli bir alan.

 

 

 Röportaj: Onur SAĞSöZ
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.