1. HABERLER

  2. Van depreminde 600 kişi ölmezdi
Van depreminde 600 kişi ölmezdi

Van depreminde 600 kişi ölmezdi

İktisat Profesörü Mehmet Altan'ın yeni kitabı 'Küresel Vicdan' Timaş Yayınları'ndan çıktı. Mehmet Altan'la, henüz toplumun tartışmaya başlamadığı ama olayların yönünün kaçınılmaz olarak gösterdiği, küreselliğin doğal sonucu olan küresel vicdan arayışını k

A+A-

Erzurum Güncel- Gülay Altan gulay.barbaros@aksam.com.tr Küreselleşme hayatımızı sürekli ve yeniden değiştirip dönüştürüyor. Bu durumda insani değerlerin de yeniden tanımlanması gerekiyor. Bu tezden hareket eden Mehmet Altan da 'Ölçüsü ve pusulası yok' dediği vicdanı tartışmaya açıyor. Eski etik, ahlak ve vicdan anlayışının bambaşka bir hale gelmesini, 'önce insan' mottosuyla açıklıyor Altan. Bunun çağrıcısı da teknoloji ve küreselleşme. 'Ufacık bir gezegende 7 milyar insan türü canlının yaşadığı bilincine zaman geçtikçe daha fazla varıyoruz. Yeni teknolojiler, buluşlar, iletişim; hayata ırk, din, mezhep üstünden değil insan üstünden, tanımlı coğrafyalardan değil yerküre üstünden bakmayı geliştiriyor. Biz, yerkürenin 7 milyar canlısından biriyiz, dünya vatandaşıyız ve vicdanımız o 7 milyar insanın her birinin değerinin önemine vakıf olmaya doğru gidiyor. Onun için eski yapıların yıkıldığı yeni bir yapının doğduğu bir süreçte vicdanı tartışıyorum...' diyen Mehmet Altan'la bu arayışını konuştuk... - 2004'te Güney Asya'da 283 bin insanın ölümüne yol açan deprem ve tsunaminin ardından sorduğunuz 'Felaketlerin çaresi bulunduğu halde, neden uygulaması herkesi kapsamaz' sorusuyla başlıyor kitabınız... O depremde, o kadar insan ölmeyebilirdi... Bölgede bir ABD üssü var ve o üs, tsunamiye karşı insanları uyaracak teknolojik gelişmeye sahip ama buna rağmen bölge ülkelerini uyarmadı. Bu kadar gelişmiş bir teknolojiye rağmen, insanı yok sayan ve insan hayatını bu kadar değersizleştiren bu davranışta muazzam bir çelişki var. Vicdan insanın içindeki otomatik bir pusula değildir. Zaten kitabın tartıştığı bir husus da vicdanın çevre şartları, aile, toplum tarafından şekillendiği; sanayi döneminde şekillenen bu vicdanın bir taraftan erirken bir taraftan da yeni bir vicdan algısı doğduğunu göstermek. Bu noktadan hareketle küresel vicdanı günlük köşe yazılarında anlatmaya başladım. Ama bunu günlük yazılarda derinleştirmek çok mümkün değil, bu nedenle bir kitap haline dönüştürdüm, ne garip tesadüftür ki bu kitabın basımıyla Van depremi üst üste geldi. DEPREM SONRASI YARDIM İNSANİ REFLEKS - Sıradaki sorum da buydu... Van depreminin ardından ortaya çıkan dayanışma ruhunu nasıl değerlendirdiniz? Biz yaşadığımız felaketi bir sistem ve vicdansızlık sorunu olarak algılamayıp o ortaya çıkan felakete yardıma koşmayı vicdan olarak algılıyoruz! Van depremi de tıpkı Sumatra'daki skandal gibi... Van'da o depremde kimsenin ölmemesi, hiçbir binanın yıkılmaması gerekirdi. Ancak sistemin vicdanı olmadığı için; siyasal iktidar, 2002'den bu yana Kamu İhale Yasası'nı 20 kez değiştirip dönüştürdü. Siyaseti finanse eden dolayısıyla rahatlıkla hırsızlık yapan müteahhitlerin yolunu açtı. Siyasetçi, hırsız müteahhit ve bunların denetimi altındaki bürokrasi nedeniyle orada 600 insanımız öldü. Gerçekten dediğim anlamda bir küresel vicdanın burada hükmü olsaydı ne bir bina yıkılırdı, ne bir insan ölürdü. Onun için bu felaketleri yaşayıp yaşayıp sonunda yardıma koşturmak gerçek bir vicdan değil ama insani bir refleks. - Terör için de benzer bir çıkarım yapabiliriz o zaman... Sizin söylediğiniz anlamda bir vicdana sahip olsaydık, ölen gençlere üzülmek yerine ölmelerini engellemek için toplumsal bir irade ortaya koyabilirdik... Küresel vicdan, hayata, insanın en kutsal varlık olduğu üstünden bir bakıştır. Aynı depremdeki gibi; kan üstünden rant sağlayanlar, çocukları kamplara bölerek öldürürken biz de bunu görmek yerine taraf olup ölen çocuklar üstünden kamplaşmaya gidiyoruz. Bu da insanı kutsal sayan bir vicdana henüz aynı oranda erişemediğimizi gösteriyor. İşte bu kitap da, en kutsal olarak insanı algılayan bir küresel vicdanın doğacağına dair düşünsel bir egzersiz. Tabii daha tohum halinde. - Peki, bu tohumun kök salabilmesi için önce küreselleşmenin tamamlanması gerekmiyor mu? Hayır, çimento karan kamyonlar var, hem gidiyor, hem çimento karıyor. Küresel vicdan da öyle bir süreç. Bir taraftan eski yıkılıyor, bir taraftan yeni yapılıyor. Zaten böyle bir süreç izliyor olmasaydım benim de böyle bir kavram peşine gitmek aklıma gelmezdi. Bugün bir milyar insanın temiz suya erişememesi ya da elektrikten mahrum yaşaması gibi küreselleşmenin nimet ve külfetlerinin eşit bölüşülmediğini görüyorum ama bunun içinde ileriye doğru değişen dinamiğin üstünden yarının vicdanını arıyorum. Bu değişim, adaletsizlik yaratıyor ama bir taraftan da yeni bir şeyi doğruyor. HUKUKU YOK SAYAN VİCDANLI OLAMAZ - Etik, ahlak, vicdan gibi temel değerleri tarihsel süreçleriyle anlatıyorsunuz. Bu teorik bilgileri bir kenara bırakarak doğrudan soruyorum, dindarlar daha mı vicdanlıdır? Vicdan, dinin öğretisiyle üst üste düşüyor. Ama o vicdanı bozan, körleten sosyoekonomik şartlar dinin öğretisinden daha egemen hale geliyor. İnancı vicdanla özdeşleştiriyorum ama bunun korunabilir, her zaman geçerli olduğu bir ortam yok. Eğilip bükülüyor. Bu kadar din, bu kadar dindar ve inanç, vicdan etrafında toplanabilseydi I. ve II. Dünya Savaşları olabilir miydi? Bugün Afganistan'da, Pakistan'da insanlar birbirini keser miydi? Demek ki dindarlık, vicdan terbiyesi ve kültürü açısından bir şart ama bunu mutlak bir yol haritası yapmak için yeterli değil. Bunun uygulanabileceği bir sosyoekonomik ortama ihtiyaç var. Bugün Türkiye'de de görüyoruz dindarlık ve muhafazakarlık vicdanın otomatik bir ön şartı olmuyor... - Sizce hükümet, sizin ölçütlerinizle vicdanlı mı? Evrensel hukuku yok sayan hiç kimse vicdanlı olamaz. En büyük vicdan hukuktur. Bütün insanlığı, insanı kucaklayan, mağdur yaratmayan bir rejim ve insanların birbirini mağdur etmeyeceği bir hayatı kurma girişimi din üstünden gerçekleşemez. Hukukun da altyapısı dindir ama esas hukuk bütün mağduriyeti ortadan kaldırır, vicdanı bütün objektifliğiyle hayata geçirir. Türkiye'de bu anlamda hukuksal vicdanı harekete geçiren bir refleks olsaydı ne Alevilerin cemevi meselesi, ne Kürtlerin anadil meselesi, ne kimsenin aldırmadığı gayrimüslimlerin Heybeli'deki Ruhban Okulu meselesi olurdu. Seçmen üstünden hayata bakarsan insanı göremezsin. - Bu söylediklerinizden hükümeti sizin ölçütlerinizle vicdanlı bulmadığınızı çıkarabilir miyiz? Türkiye'de yılbaşından beri 400 işçi iş kazalarında öldü. Van'dan İstanbul'a sevk edilirken cezaevi aracı içinde yanarak ölen insanlar kimsenin gündeminde değil, ne olduğunu da öğrenemedik. Davutpaşa'da iki yıl önce ruhsatsız işyerinde meydana gelen patlamada ölen kaçak işçilerin akıbeti; Tuzla'daki tersanelerde yaşanan ölümler; toplumda bir şekilde sahipsiz insanlara ait hassasiyetin gittikçe resmin dışında kalması; OSTİM'de 40 kişinin öldüğü patlama, hala cesetleri toprak altından çıkarılmayan Afşin Elbistan'daki işçiler... Türkiye'nin insanların ölmeden çalışabileceği bir ortamın kurulmasını engellediği için Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından kara listeye alınması... Bu anlattığım fotoşopsuz bir Türkiye resmidir. Bunlar siyasal iktidarın gündeminde yer tutuyor mu? Eee... Bundan vicdan olarak söz edilebilir mi? Siyasetin vicdanı olsa, değişimin siyaseti dışında siyaset yapmaz zaten. İnsanı gelişme endeksi sıralamasında 92. sıradayız. Türkiye gelişiyor, değişiyor, dönüşüyor, önemli adımlar atıyor ama dünya bizden daha hızlı. - Küresel vicdanın gelişmesi için ulus üstü yapıların varlığını güvence olarak görüyorsunuz ama örneğin AB de ekonomik nedenlerle yıkılma tehlikesi yaşıyor... AB'nin sıkıntılı olduğu konu, bir merkez bankası olup 17 ülkenin ayrı iktisat politikası olması. Halbuki bir merkez bankası ve bir iktisat politikası olmalı. Kriz sayesinde eksiğini, gediğini giderecektir. - Dönüşecek mi yani? Elbette. AB nereden geldi; aynı zamanda neler başardı? 643 yıldır kullanılan Fransız Frankı artık yok! Düşünün, II. Dünya Savaşı'nın en büyük düşmanları Fransa ve Almanya arasında artık sınır yok. - Peki, BM gibi uluslararası kuruluşların rolünü nasıl değerlendirirsiniz? İnsan, bugün en değerli kamusal mal, aynı zamanda insan beyni zenginlik üreten en önemli faktör. Bunlar, insanı korumayı ister istemez bir refleks haline getiriyor. Eski yapılar da buna göre dönüşecektir. - Bir de uluslar üstü şirketler var, onların küresel vicdan meselesine katkıları nasıl olacak? Sömürü ve çıkar olduğu vakit, küresel vicdanın hayata geçmesi çok zor ama o yapılar etkisini kaybettikçe küresel vicdan da daha hızlı yol alacaktır. - Büyük fonlar oluşturup, çevreye, eğitime büyük para yatırıyorlar... Dünya arafta... Bir yerden bir yere geçiyoruz. Emeği sömürüyorlar ama artık emeği sömürmek fazla para getirmez hale geliyor. ABD'de kol gücüyle çalışanların oranı aktif nüfus içinde yüzde 10'un altına düştü. Emeğe olan ihtiyaç azaldı, teknoloji bunu ikame ediyor. Bu durum bize esas büyük zenginliğin inovasyonlar ve buluşlar olduğunu, sınırların eridiğini gösteriyor. Söylediklerimi, dünyanın gidişatını, zamanın ruhunu, tarihin temposunu okuma kabiliyetiyle değerlendirmek ve rakamlara bakmak lazım. Tabii ki sömürü, haksızlık, adaletsizlik var... Sırf mevcut resimden hareket edersen pesimizme düşüp karamsar olabilirsin ama tarihsel gelişime bakıp insanlık neye göre değişmiş onu değiştiren neydi ve şimdi değiştiren unsur ne diye baktığında o değişimi somut olarak görebilirsin. - Bu ABD'de örneğini verdiğiniz kol gücünün yüzde 10'un altına düşmesi çok öncül bir şey değil mi? AB'deki istihdam oranlarına bakarsanız da artık sanayi kavramı, makineler, fabrikalar, proletarya yüzde 10'un altına düşüyor. - Az gelişmişmiş ülkelerden bahsediyorum... Küresel vicdan öncelikle onlar için gerekli değil mi? Tabii, en büyük sorun da o. Özellikle Afrika ve geri dünya, mesela Türkiye. Onlar bu sürece nasıl girecek? O dinamik, zaten bu çağın en temel sorunu. N.Ç.'yi parçalayan Türkiye'nin vicdanıdır 'Bir insanın otomatik kendiliğinden oluşan bir vicdanı olsa, milliyetçilik gibi bir akım olabilir mi? İnsan, kan üstünden kendinin diğerinden daha değerli olduğunu düşünebilir mi? Irk savaşları yapabilir misin? Ulus devletlerin ekonomik pazarlarını büyütmek için insanları boğazlayabilir misin? Bunların hepsi oldu, yaşandı. Bugün de insanlar insanları çok rahatlıkla çeşitli nedenlerle, tabularla öldürmeye devam ediyor. I. ve II. Dünya Savaşı bunun pik noktasıdır. Niye insanlar birbirini öldürdü? Bunun ekonomik, milliyetçi, şu, bu nedenleri var... Vicdan, demek ki sabit bir şey değil. Anne-babanın, toplumun tabuları vicdanı körletebiliyor. Bugün, N.Ç. isimli kız çocuğunu parçalayan bir vicdanı var Türkiye'nin. Buna onay veren bir devlet yapılanması, hukuk anlayışı var. Söylediğim anlamda bir küresel vicdan olsa, 12 yaşındaki bir kız çocuğunun ruhen ve fiziken parçalanması önlenirdi. Neden olmuyor? Çünkü Türkiye, kadın-erkek ayrımının da çok ötesinde, bizatihi insanın ne kadar muhteşem bir varlık olduğunun bilincinde değil. Küresel vicdan Facebook'un bulunması, yeni teknolojinin üretilmesi, Bill Gates'in Microsoft'u, Steve Joobs'un aldığı patentler, insan beyninin her şeyden daha değerli olduğunu ekonomik olarak da anlatır hale geldi. Bu nedenle yeni hayatta insan sadece dinin, geleneğin, kültürün şablon olarak ifade ettiğinin dışında bu kavramın içini dolduruyor. Onun için de insanı en yüce değer olarak algılayan bir yapının sosyoekonomik sürecini anlatmaya çalışıyorum.' Silahçılarla bilgisayarcıların mücadelesini kim kazanacak? - Küresel vicdan için adres olarak pan-hümanizmi gösteriyorsunuz... Eski Yunan'da hümanizma insanı en değerli unsur olarak kabul ediyordu ama kendi şartları içinde, köleleri ve kadınları dışında bırakıyordu. Onun için pan-hümanizm diyorum, bütün insanlığı kapsayacak şekilde, insanın en yüce değer olduğunun bilinci ve algısını refleks haline getirecek bir süreç. - Küreselleşmeyi doğuran şey, kapitalizm ve enformasyon çağı... Pan-hümanizm manifestosu ise 'patron ya da efendi yok' diyor. Kapitalizmin ve enformasyon çağının özüne ters değil mi bu? İnsanı sömürerek para kazanmak yerine insanı geliştirerek para kazanma sürecine gidiyoruz. Kaynaklar sabit ve kıt olmaktan çıkıyor. 80 milyon nüfusu olan Mısır'ın yüzde 40'ı, 1 dolarla geçiniyor. Siz iPhone üreten biri olarak Mısır'a o aleti satabilir misiniz? Satamazsınız. O zaman yeni çağın, 'Silikon Vadisi'nin çıkarı orayı sömürmek mi, yoksa Mısır'ın gelişmesini sağlayarak iPhone 5 satmak mı? Kapitalizm kendi kendini imha ederek dönüşüyor. - Cep telefonu gibi hayatımızı kolaylaştıran şeyler savaş teknolojisinin günlük hayata armağanları. Savaş olan yerlere bakalım... Az gelişmiş bölgeler ve ülkeler... Silah satılacak, teknoloji gelişecek, teknoloji hayatımızı kolaylaştıracak... Bu döngü içinde 'silah lord'ları, küresel vicdanın önünden çekilir mi? Doğru... ABD'de bunun kavgasının yapan iki büyük güç var. Biri bilgisayarcılar, biri silahçılar. Siyasi olarak da kabaca, silahçıları Cumhuriyetçiler; bilgisayarcıları Demokratlar simgeliyor. Kavga sürüyor ama bir şekilde yeryüzündeki trend, silah sanayiinin çok da ömrünün olmadığını, ölmekte olduğunu gösteriyor, çünkü bu ekonomik bir mesele... Sağlık giderleri, sigara satışından elde edilenden çok daha büyük noktalara vardı, sigara yasaklandı... Bugün de yeryüzü silahtan edindiği paradan çok daha büyüğünü bilgisayardan elde ediyor. Aynı zamanda buluşlar sürecinin önü açıldı. Teknolojinin gelişmesi sadece silahla ilgili değil artık. İkiyüzlü tanrı Janus'un bir yüzü aralığa bakar, bir yüzü ocağa. Janus'un ileri bakan yüzünü, teknoloji ve insan beyninin; düne bakan yüzünü de silah sanayiinin ve petrolcülerin temsil ettiğini görüyorsunuz. - 'Küresel vicdan sadece kendi içinde yaşadığı toplumdan değil, dünyanın her coğrafyasından sorumlu olmayı gerekli kılıyor' Peki... Ama daha kendi toplumundan sorumlu olamamış insanlar var... Somali bize çok uzak... Buradan herkes koştura koştura yardıma gitti. Sadece vicdan değil, din gibi meseleler olsa da, gittiler sonuçta. Van için, dünya buraya geldi. Evet, hangi ülkenin nerede olduğunu bilmeyen çok insan var ama aynı zamanda bir cep telefonuyla dünyanın her tarafına ulaşmak da mümkün. Ayrıca uydular aracılığıyla bu dünyanın en ıssız sokağını bilir hale geldik... Hindistan'da orta sınıflar evlenince altın fiyatları tavan yapıyor. İzlanda'da yanardağ patladı, milyonlarca kişi bulunduğu yerden ayrılamadı. Teknoloji ve ekonomi bu kadar girift olunca insanların kendi dünyaları dışındakilere duyarsız kalma zırhları deliniyor. - WikiLeaks bir küresel vicdan hareketi midir? Hayır, bunu söyleyemeyiz ama zoraki bir saydamlaşmanın gerektiğini fiilen gösterdi. Yalan bitiyor. Nerede olduğunuz, paranız, pulunuz biliniyor. Teknolojik gelişmeler nedeniyle saydam yaşama mecburiyeti her gün biraz daha zoraki hale geliyor. - Bu sizi korkutmuyor mu? Bir '1984' senaryonuz ya da 'büyük birader' korkunuz yok mu? İktisat derslerini verirken çeşitli düşünce akımlarını öğretiyoruz. Bunların bir kısmı çok kötümser, mesela Roma ekolü, 2000'de dünyanın yok olacağını söylüyordu; güncellediler vadeyi biraz uzattılar. Birincisi, kötümserlerin hiçbiri haklı çıkmadı. İkincisi insanı izlemek, gözlemek artık para kazandırmıyor. Bunlar eski sistemde bir rant, vahşet ve sömürüydü. Para kazanma, bu izlemeyi gerektirmediğinde niye böyle bir şey olsun?

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.