Federasyona çok önemli bir tüyo veriyorum...
Federasyona çok önemli bir tüyo veriyorum:
Erzurumspor’u külliyen kapatın, Ahmet Dal’ı da bir ömür boyu tüm spor faaliyetlerinden men edin!
Yetmez…
MHP İl Başkanı Adem Yurdagül’ü de, “Erzurumspor’a kesilen cezayı ben öderim” dediği için siyasi yasaklı kılın!
Türkiye Futbol Federasyonu’nda, öteden beri Erzurumspor’a karşı şaşı bir bakış hakimdir.
Yani bu ilk değil, besbelli ki son da olmayacak.
Erzurumspor’un Süper Lig’de olmasını istemiyorlar. Daha doğrusu Erzurum’u istemiyorlar.
Çünkü anlayışları şu:
“Bu rakımda, bu soğukta top mu oynanır?”
Erzurumspor, tarihi boyunca birçok defa ya hakemler eliyle yahut da federasyon üstünden tırpanlandı; hak kaybına uğradı.
Son olarak verilen bu cezalar, yaptırımlar aslında bize hiç de yabancı bir tutum değil.
Erzurumspor Süper Lige çıkarsa, İstanbul takımlarının incileri dökülür:
Karda soğukta top oynamak istemiyorlar!
Açık açık söylemelerine ve bu uğurda federasyonu da aparat olarak kullanmalarına rağmen, Erzurumspor bir türlü o mesajı anlamıyor!
Hadsizliğe bakar mısınız?
Ramak kaldı ki lig şampiyonu olsun!
Küme düşmesi gerekirken, listenin tepesini zorlayan Erzurumspor, bu çıkışıyla “büyüklerin” moralini bozuyor!
Verilen cezaların sebebi budur.
Erzurumspor kusurlu olduğu için değil, yüksek rakım ve soğuk bir şehirde olduğu için peşinen suçludur!
Vaktiyle, çok ama çok ünlü bir teknik direktör, “Erzurumspor’un ne işi var birinci ligde” demişti.
Şimdi aynı söz, federasyon eliyle tekrarlanıyor!
Bakar mısınız şu garabete?
-Takıma seyircisiz maç oynama cezası
-Kulübe yüklü miktarda para cezası
-Başkana hak mahrumiyet cezası
Ne için?
Sözde “suç” yüzünden…
Şayet tüzüklerinde başka cezalar da olsaydı, emin olunuz ki tamamını Erzurumspor’un üstüne boca edeceklerdi!
Tahkim, bu cezalar için ne diyecek bilemeyiz.
Lakin Erzurumspor’un boynu çoktan giyotinin altına sürülmüştür.
İstenmeyen diplomata benziyor mavi beyazlı ekip…
Bazı çevreler haklı ya da haksız feveran ediyor:
“Sahipsiz memleket. Olacağı buydu.”
Sizi temin ederim ki mesele, bundan çok öte bir şey…
Merhum Başbakan Adnan Menderes, “Erzurum’a bir üniversite kurmalıyız” dediğinde, eski tabirle İstanbul matbuatı şunu yazmış:
“O uzaklıkta, o yükseklikte, o soğukta üniversite mi olur? Olsa bile kim çocuğunu okuması için oraya gönderir?”
1950’deki o bakış neydiyse, bu da aynısıdır.
Tarihler ve şahıslar değişse de, İstanbul’da bir anlayış var ki hiç şaşmıyor:
Erzurum’u sevmiyorlar, kaldı ki takımını sevsinler!
Erzurumspor şampiyon namzeti olmak yerine, küme düşme hattında olsaydı bunların hiç biri başına gelmezdi.
Hatta yalancı bir şefkat bile görürdü.
“Pekii aynı Erzurumspor daha önce birinci lige çıkmadı mı; o vakit niye mani olmadılar?”
Haklısınız; ama kusura bakmayın onlar birer yol ve iş kazasıydı.
Hiç de uzak olmayan bir tarihte, büyük mü büyük bir şirketin yönetim kurulu üyesi bendenize aynen şunu söylemişti:
“Erzurum’da üniversite mezunu, Türkçe konuşan eleman bulabilir miyiz?”
Bir vakitler Avrupa basını, Türkiye’den söz ettiğinde mutlaka fesli erkek, çarşaflı kadın resmi kullanırdı.
Boğaz’ın beyaz Türkleri de Erzurum’a öyle bakıyorlar:
“Tutucu, gerici, faşist!”
Ünlü bir gazeteci, Erzurum’da uçaktan iner inmez ayağının tozuyla taksiciye sormuştu:
“Erzurum’da içki satılan yer var mı?”
Size garip gelecek.
O beyaz Türklerin bir kısmı Erzurum Kongresi’ne de, Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum’a gelmesine de inanmıyorlar.
Ne yazık ki…
Bu ülkede, Damat Ferit’in izinden gidenler hem hiç az değiller hem de bir şekilde erk sahibiler.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.