1. HABERLER

  2. SİYASET

  3. İktidarda yeni bir dönüm noktası mı?
İktidarda yeni bir dönüm noktası mı?

İktidarda yeni bir dönüm noktası mı?

AKP, 2002 yılında bir kopuş yaşadığı Necmettin Erbakan'ın 'Milli Görüş' fikrine acaba başka yollardan geri dönmeye mi başlıyor?

A+A-

Erzurum Güncel- Son dönemde AKP ’nin kendi içinde bazı ayrılmaların ve kırılmaların olduğu haberlerini izlemekteyiz. 2001 yılında kurulan bu siyasi partinin kendi içinde farklı bir siyasi zemin yarattığı, ‘Milli Görüş’ ideolojisinden uzaklaştığı, daha liberal ve daha demokrat bir çizgiye yaklaştığı düşünülmüştü. Buna inananlar ve inanmayanlar oldu. 2002 yılından sonraki iktidar döneminde ise yeni bir söylem çıktı karşımıza. Türkiye ’deki kutuplaşmaları geride bırakacağımız umudunu taşıyan bir söylem geliştirildi. Bu çizgi, AKP’nin yükselme çizgisi olarak kaldı. Bugünkü sıkışma noktasına gelmeden evvel. AKP’nin ikinci defa seçilmesinden sonra ise, özellikle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın söyleminde bir sertleşme, eskiye doğru bir viraj alma izlenmeye başlandığında, yükselen bir parti, yükselen bir politikacı sınıra mı takılıp kalmıştı? Muhafazakâr söylemin arttığı ve ekonomik liberalleşmenin de sıkıntılı olmaya başladığı gözlemlendi. Sert, sinirli ve vurdumduymaz bir tutum ortaya çıktı. Kürt sorununun barış sürecindeki çözümlenmesinde de İslam çerçevesinde bir yaklaşım geliştirildiğini gözlemek mümkün durmakta. Uluslararası politikada ve Ortadoğu’da ise yakın zamanlarda Tarık Ali’nin de dikkat çekmiş olduğu gibi, hem NATO’nun çizgisinde kalan hem de biraz bağımsız gibi duran bir tavır sergileniyor. Bir yandan, giderek muhafazakârlara yönelik bir politik söylem (Rabia işaretleri, Mursi yanlısı bir söylem), diğer yandan ise liberalleşme ve rant dünyasına açılımın hızlandırıldığı ikinci bir söylem beraber yürümeye başladı. Bu ikili söylemin içindeki öğeler kısaca şunlar oldu: Kentsel dönüşüm, hızlı bir yıkım sürecinde özellikle önce Tarlabaşı ve Sulukule gibi mahalle mahalle, daha sonra da Kadıköy yakasına yönelik yıkım faaliyetlerindeki artış (bu sefer bina bina ve ayrı ayrı), kızlı-erkekli meselesi, kürtaj, üç çocuk ve son olarak Meclis Başkanvekili ve AKP Kayseri Milletvekili Sadık Yakut’un Meclis’te toplanan 14’üncü Ulusal Çocuk Forumu’nda, gelecek dönemde karma eğitimi kaldırmaya dönük çalışma yapılacağını söylemesi. En azından, önceden ikili gibi görünen bir söylem (muhafazakâr ve yeniliğe açık gibi duran) dikkat çekici halde muhafazakârlaştı. Heterojenlik ikili veya çoklu dinamikler içinde çalıştırılmıştı geçmişte; ama özellikle son senelerde AKP ve Başbakan’ın daha baskıcı ve disipline sokucu bir söylemin içine girmeye başladığını gördük. Analizleri iyi yapabilen herkes bu durumu izledi ve yazdı. Sorumuz şuraya kilitlenir gibi bugün: AKP’nin gitgide ‘milli irade’ ve bütünleşmiş bir Türkiye imajı içinde ‘bizler ve ötekiler’ arasındaki kırılmaya yeniden oturan bakışının, ‘Biz’ vurgusunun daha milli, daha partizan, daha ‘bizdenci’ hale girmesinin arkasındaki dönüşüm nedir? AKP acaba Necmettin Erbakan’ın ‘Milli Görüş’ fikrine başka yollardan dönmeye mi başlıyor? Bunu düşündüren bazı işaretler gözümüzün önüne geliyor: Faizsiz bir bankacılık, 1980’lerin Al Baraka örneği vardı. Bugün ‘faiz lobisi’ komplosuna dönüşen bir söylemi ve medyanın tavrını izliyoruz. Faizsiz ‘devlet tahvilleri’ diye konuşmaktaydı Erbakan; bugün faiz lobisine karşı ‘devlet tahvilleri’ piyasaya sürülmedi mi? (Sosyal sigorta için devlet tahvili alınmakta ve her bir rakam için devlet yüksek miktarda faiz yerine para veriyor; ama bu verilen paraya vatandaşın uzun yıllar dokunmaması gerekiyor.) Bankaların faiz politikalarından daha çok para getiren devlet tahvilleri ortaya çıktı. ‘Milli Görüş’e yaslanan ve maneviyatçı olduğu kadar, sanayileşmiş bir Türkiye’yi tasvir etmeye kalkan bir zihniyet vardı Erbakan’ın söyleminde. Bugün de, belki sanayileşmenin yerine geçen bir inşaat söylemi var; aile değerleri, çocuk yapma sayısı, “Kafası kıyak bir gençlik istemiyoruz” veya “Milli içkimiz ayran” laflarıyla sağlıklı addedilen bir yaşamı belirlemeye yönelik, milli değerlere sahip çıkmak üzerine kurulu bir söylem izlenmekte. “Biz biziz, biz biliriz” ve ‘onlar ve onlar’ gibi ikili karşıtlıklar yaratan bir argümantasyonu takip etmekteyiz. Milli bir ekonomik kalkınma söylemi (sanki ulus-aşırı para buraya gelmemiş gibi bir söylem) içine girildi. Erbakan da dış mihraklar komplosundan söz etmekteydi. Başbakan da ‘Gerçek Oyun’u komplo üzerine oturtmaya çalışmakta söylemlerinde ve hazırlanan videolarda. Yerel, milliyetçi, kimlikçi, hayali ve ekonomik liberalizm politikalarının karşılığı olmayan Misak-ı Milli sınırları çizilmekte. Olmayanın olması söylemi geliştirilmekte. (En son Diyarbakır mitinginde bile burasının tekdilli bir yer olduğunu vurgulamadı mı?) Necmettin Erbakan D-8 mensubu yapmak istiyordu Türkiye’yi. Neydi D-8’ler? D-8, gelişmiş 8 ülke demekti: Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya. Bu sekiz ülkenin Refah-Yol Hükümeti Başbakanı Necmettin Erbakan önderliğinde bir araya gelerek oluşturmuş oldukları bir organizasyondu. D-8 içinde yer alan ülkeler aynı zamanda İslam Konferansı Örgütü’nün de üyeleri olarak adlandırılmakta. 15 Haziran 1997’de İstanbul ’da yapılan bir toplantıyla D-8’in kuruluşu ilan edilmişti. 20 Şubat 2009’da ise Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da düzenlenen 6. D-8 zirvesinde, D-8 Daimi Sekretaryası’nın İstanbul’da olmasına karar verildi. 2009 yılında AKP Necmettin Erdoğan’ın rüyasını mı gerçekleştirmişti? Bu soruları ve şıkları düşündüğümüzde bir yeni virajdan bahsedebilir miyiz? Yukarıda söz konusu olan nokta bir sorudur tabii; ama, kanımızca, siyasi olarak girmekte olduğumuz bir dönemde sorulması gereken bir sorudur. AKP muhafazakârlık çizgisinde nereye doğru gitmekte? (RADİKAL)

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.