O gün beni asacaklardı!
Bu bir magazin haberi değil.., Lütfen…Bir dakikanızı ayırıp okuyun…
O gün beni asacaklardı!
Dokuz yıl önceydi.
Yine böyle bir 15 Temmuz günüydü.
O gün aç olduğum için eve erkenden gitmiştim.
Mine Hanım, yemekleri pişirmiş ocağın üzerinde hazır tutmuştu. Kendisi de çocuklar da evde yoktu.
Mutfakta yemeğimi yedim, biraz televizyon izledikten sonra istirahate çekildim.
Yarı uykulu yarı uyanık televizyonda belgesel izliyordum.
Telefonum çaldı. Baktığımda oğlum Ömer İkbal arıyordu.
“Baba” dedi. “Televizyonda haberlere bakıyor musun, darbe olmuş.”
Hemen haber kanallarından birini aradım.
TRT’de durdum. Bir hanım spiker canlı yayında darbe bildirisi okuyordu, ama yüzü sapsarıydı, sesi titriyordu, gözlerinde derin bir kaygı vardı.
Ne oluyor? Bu olup bitenler bir kamera şakası mı diye sormama mahal kalmadan, Türkiye’nin büyük bir ihanetle karşı karşıya olduğu öğrendim.
Mine, oğlum Ömer İkmal, gelinin Nurdan hemen koşarak eve geldiler.
Onlar biliyordu ki, bu darbeyi FETÖ yaptıysa ilk asacakları kişi bendim.
Karım da çocuklarım da, “… baba teslim olmayalım, öleceksek de beraber ölelim” dediler.
Dokuz yıl önceydi. Temmuz sıcakları Erzurum’un semasından usulca savuşuyordu.
Ilık bir havaydı ve kimse buram buram terlemiyordu.
Hemen toparlandık. “Şehir merkezine inelim, bakalım ki neler oluyor” dedim.
Bir FETÖ’cü aylar önce yazmıştı:
“Mehmet Şener andolsun ki Havuzbaşı’nda ilk seni sallandıracağız.”
Anladım. Ben artık ipin ucundayım. Tamam da ailemin suçu ne?
“Siz gelmeyin” desem de durduramadım.
En başta Mine, oğlum Ömer İkbal ve çocuklarım yanımdaydı.
Ben de polisevinin terasındaydım.
Ömrümün en zor gecesiydi ve şafak bir türlü sökmek bilmiyordu.
O gece, Türk milletinin on altıncı ve son devleti uçurumun ağzındaydı.
Yıkıldı yıkılacaktı…
İstanbul’dan güzel haberler geliyordu: Tayyip Erdoğan CNN TÜRK aracılığıyla halkı meydanlara davet ediyordu.
Korkup kaçmayan bir liderimiz vardı.
Tarih 15 Temmuz 2016 yılını gösteriyordu.
İhanetin ete kemiğe büründüğü bir akşamdı…
Güneş bile batarken yüzünü buruşturmuştu, kuşlar kanat çırpmak istemiyordu.
İhanet …
Havadan, karadan, denizden hasılı dört bir yandan ülkeyi kuşatmıştı.
Meydandaydık ve ölümüne direniyorduk.
Birden aklıma geldi ki benim kızlarım var.
Merve Nurşan, Rabia Hilal ve Arnisa Umay ve torunum Mehmet Çınar nerede?
Kimsenin kimseden haberi yoktu.
Mahşer günü gibiydi.
Kimse sevdiklerine kavuşamıyordu.
Bir yanda uçaklar bom atıyor, beri yanda askerler kurşun yağdırıyordu.
O gün ilk kez ölümle o kadar kucaklaşmıştım.
Dün Emine Hanım haklı olarak kocasını dinlerken duygulandı hatta ağladı.
Bu tamamen insani bir durumdur.
Pekii siz 15 Temmuz gecesi beni ölüm pahasına yalnız bırakmayan bir de Mine’yi dinleseniz…
Mine meşhur biri olsaydı, emin olunuz ki belgeselini çekerlerdi.
Ailem meydandaydı, ben de terasta…
Kalbimiz aynı ülkü için atıyordu:
“Türkiye”
Benim, darağacından kurtulmam elbette ki iyi bir şeydi. Lakin asıl önemli olan şey, o gece devletin ihanete yenilmemesidir, hainlere teslim olmamasıdır.
Ben o meşum gece hainlerin dediği gibi Havuzbaşı’nda sallanacak osaydım gözüm arkada gitmezdim.
Çünkü biliyordum ki, en sevdiklerim dar ağacının tam karşısındaydılar ve bana bakarak, “Seninle gurur diyor” diyorlardı.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.